Milyonlarca insan hemen her sabah akıllı telefonunun alarmı ile uyanıyor. Yani yeni bir güne dair ilk temas bir ekrana doğru. Sürükleme ya da tıklama gibi hareketlerle başlayan o ilk dokunuş, kısa bir bölünmeyle yerini yaşamsal bazı dakikalara bırakıyor; suyla temas, pamuk ya da benzeri dokular, biraz besin maddesi ve kozmetik ürünleri belki. Derken muhtemelen metal formda bazı temaslara geçiliyor; kapı kilitleniyor örneğin.
Ardından yürüyüş ve ‘A noktasından B noktasına’ doğru aşılması gereken mesafe, süreç… Bu arada ekrana birkaç kez daha bakılması gerekiyor; yolda yürürken sosyal medya ağlarında hızlı bir sörf, paylaşımların gördüğü ilgiye dair kısa bir analiz derken bu uğraş, muhtemelen taşıt kullanımının neden olacağı bazı ritüeller yüzünden bölünüyor.
Yoğun olarak kuyruğa giriliyor ya da kişisel aracın kapısının açılması gerekiyor. Kişisel taşıt yerine toplu ulaşımın kullanımı çok daha yaygın. Derken B noktasına doğru gidilirken zihni meşgul edecek yeni hamlelere geçiliyor; etrafa bakma, camdan dışarı belirsiz noktalara yönelme ya da akıllı telefon ekranı bu noktada en fazla tercih edilenler.
Akıllı telefon ekranında sosyal medya yine sizi bolca ilgi çekici enstantaneyle baş başa bırakıyor, video bile izleyebiliyorsunuz burada. Oyun oynamak da yaygın. İş ya da okul bölgesine (B noktasına) gelindiğinde ise artık atılması gereken adımlar söz konusu. Süreç bu şekilde işliyor ve en nihayetinde olmanız gereken yere geldiniz…
Bu kez dinlemenizi, bakmanızı ve anlamınızı gerektirecek yeni bir zamansal süreç başlıyor. Bilgisayar tuşlarına basmak ya da bir şeyler anlatmanız, dinlemeniz hayatınızın önemli bir kısmını oluşturan eylemler arasında. Bu arada sıklıkla gelen bildirim sesleri, yaşam döngüsüne kısa parantezler açıyor; cebinizden çıkardığınız akıllı telefon, size yeni doneler sunuyor. Dokunulması gereken bazı butonlar, okunması gereken yerler…
Sürecin önemli bir gerekliliği de dijital hayatın akışı içerisinde yer alma güdüsü. Bu yeni nesil güdü, fotoğraf çekmeyi veya öğle arasında kahve içilen mekândan söz etmeyi gerekli kılıyor örneğin. Dijital yaşamın doğurduğu bu yeni nesil güdü, sizi adeta tetikliyor.
Yolda yürürken, asansörde ya da bir merdivenden inerken akıllı telefonların ön kamerasının kullanılması şeklindeki kişisel olarak fotoğraflanma isteği, görsel malzemenin sanatsal ya da haber değeri taşıdığına inanılan arka fon eşliğinde sergilenmesi ile devam ediliyor.
Her gün bir kez Instagram’dan paylaşım, Facebook’ta durum güncellemesi, Twitter’da tweet gönderimi ve diğer sosyal ağ paylaşımları ile çeşitli güdüler tamamlanıyor.
Yeni insan, dijital ve paylaşımcı olmayı daha fazla öğreniyor ve yayıyor. Yeni doğan bebeklerin çok yakınında patlatılan akıllı telefon kameralarının flaşları ile başlayan süreçte, hızla ekranlara adapte olan nesiller gelişiyor.
Dijitalin insanoğlunu biyonikleştirme ve parmaklardan itibaren robotikleşiyor sanki…
Haykırış
Turizme dair bir sosyal medya haykırışıdır. Evet. Gerçek dünyada sanki bizi heyecanlandıracak pek bir şey kalmadı. Neresi görülmek istense, zaten internet sayesinde görülebiliyor. Bu görüş, çok yavan bir şekilde de olsa gerçeğin ta kendisi. Görülmek istenen bir yere doğru yola çıkıldığında insanlar akıllı telefonlarının şarjının durumuna bakıyor öncelikle, çünkü gidilen her yerde ‘yer bildirimi’ yapılıp, fotoğraflar çekiliyor. Bu fotoğraflar Instagram, Twitter, Facebook gibi sosyal ağlarda paylaşılıyor. Aslında bilinene yeni bilinenler ekleniyor.
İnternetin doğurduğu sonuçlardan biri de işte tam olarak her şeyin en ince ayrıntısına kadar bilinmesine ‘neden olması.’ Google, emin olun turizmin en büyük düşmanı ve sayfalarca gezi fotoğrafıyla dolu kişisel web siteleri de. Peki farklılık nasıl oluşur? Turizm faaliyetlerinde bilinmeyen, görülmeyen diye bir şeyin izi sürülebilir mi? Hele ki internet her yere bu denli yoğun şekilde yayılmışken…
Şöyle düşünün, İstanbul’a ziyarete gelen bir Avrupalı; Ayasofya, Sultanahmet Camii, Kapalıçarşı, Galata Kulesi gibi yerleri mutlaka görecektir. Akşamları Taksim ya da Karaköy’de eğlenceli bir rakı-balık olmazsa olmaz. Bu, en nihayetinde olması gerekenler işte bunlar. Konu Mısır olduğunda piramitler ve Nil Nehri boyunca feribotla tur ve Asvan’da mola da kaçınılmaz durumunda. Peki sosyal medyada bu denli yoğun şekilde ‘birbirinin aynı’ turlardaki ‘artık birbirinden aynısını geçin kopyası fotoğraflar’ ne gibi bir farklılık yaratabilir? İşte onun peşindeyiz bir de…
Geride bırakmak…
Sosyal medya hayatın olmazsa olmazları arasında. Yüz milyonları peşinden sürükleyen bir gerçek. Bu denli yoğun ilgi görmesinin temel nedenlerinden biri ise -psikolojik bir bakış açısı olarak- insanların vahşi yaşam sınırlarına karşı kendilerini koruma güdüleri.
Merdivenlerden aşağı inmeye başlayan bir birey, birkaç adım sonra tehlikelerle dolu çevreye giriyor. Arabasına doğru yönelirken genel olarak güvenli yol izlemesine karşın örneğin bir trafik kazasına tanıklık edebilir ve tartışmaya karışıp başını derde sokabilir ya da ayağı burkulabilir. Arabasına ulaştığında trafikte bir kazaya karışabilir, başka bir sürücüyle tartışmaya girerek başını bir şekilde derde sokabilir. İş yerine ulaştığını varsaydığımız birey, bu kez de devreye diğer insanların birbirinden ilginç şekillerle ayrılan kişilik özellikleri ve güdülerinin yarattığı tehlikelerle karşı karşıya kalacaktır. Bir iftiraya kurban gidebilir örneğin. Hatta özel hayatına ilişkin çok gizli bir sırrını paylaştığı güvenilir iş arkadaşı, bu sırrı yayabilir. Akşam işinden evine dönerken ya da arkadaşlarıyla vakit geçirmeye karar verdiğinde, temelde dışarıda olduğu için vahşi yaşama özgü sorunlarla her an yüzleşebilme durumuyla karşı karşıyadır.
Sosyal medya ise vahşi yaşama dair sınırların, kişinin kendi güvenliğini belirlediği bir yapıya sahip. Örneğin bir fotoğrafın altına yorum yapılmayabilir, sadece insanların görüşleri incelenir ve istenirse tüm bu hafızaya düşük frekanslarda kaydedilen bilgiler geride bırakılır. Sosyal medyanın gelişmesinin arkasındaki itici güç, temel olarak fiziksel ortamların kendine özgü tehlikeleridir. Vahşi yaşam olarak adlandırılan bu ortamın yerine sosyal medyanın tercihi ise artarak devam edecek. İnsanlar, kendi kararları ile herhangi bir ani tehlikeyle karşılaşmadıkları sosyal medya çerçevelerine dahil olmayı sürdürecek, günümüzde 2,5 milyar sınırına dayalı Facebook, gelecekte daha fazla insanı bünyesine katarken 500 milyon kişinin yer aldığı Twitter ve 1 milyarı aşkın kullanıcısıyla Instagram’da bu sayılar, çok daha fazlasına kısa süre içerisinde ulaşacak.
Merak faktörü
Merak ettiğimiz çok farklı hayatlar var ve sosyal medyada bunlara kapılarak zaman geçiriyoruz. Bu noktada atılması gereken temel adım, bir dijital temizlik için güçlü deterjanlar almak ve net bir ‘farkındalık’ çığlığı atmak. Zira bu çığlık atılmadığı taktirde sosyal medya tam bir dezenformasyon ve negatif enerji sarmalına dönüşüyor. Çok basit, bazı ‘negatif’ hesapları takipten çıkarıp daha verimli zamanlar geçirebilirsiniz.
Yeni hesaplar takip ederek sosyal medya kullanımınıza yeni bir boyut eklemeniz mümkün. Ekonomi ile ilgilisiniz diyelim, ilgi alanınıza yönelik otoriteleri bulup takibe alabilirsiniz. Paylaştıkları içerikler hem sizi motive edecek hem de bilgilendirecek.
Birilerini çıkarın, birilerini alın. Temel formül bu.
Birkaç öneri…
Sosyal medya, dijital hayatın birçok unsuruyla ortak özellikte, nedir bu unsur? Düşünün…
Siber güvenliği ele alalım, karşınıza ‘buraya tıklarsanız size 5000 TL’lik tatil hediye edeceğiz’ diyen bir mesaj aldınız diyelim, ne yaparsınız? Heyecanlanıp tıklarsanız eğer, bir siber saldırıya kurban gidersiniz. Karşınıza önce sahte bir web sayfası çıkar, ardından da cihazınıza kötü amaçlı yazılımlar yükleniverir. Daha da fenası doldurmanız gereken bir form, sizden kredi kartı numaranızı bile talep edebilir ve siz, eğer siber güvenlikten bi haberseniz buraya kritik önem taşıyan finansal verilerinizi girebilirsiniz. Sosyal medya da bu tip tehlikelerle dolu. Nasıl mı?
Karşınıza sayısız meta çıkıyor. Birileri birilerine hakaret ediyor, insanlar politik kaygılarla mesajlar aktarıyor, işle, eğitimle, teknolojiyle, sanatla ilgili çeşitli manipülasyonlarda bulunuyorlar… Siz, eğer amacı fark edemezseniz kendinizi yapacağınız bir yorumla olabildiğine karanlık ve negatif sarmalın damarlarında buluveriyorsunuz.
Bu damarlar kah bildirimlerle, kah size yöneltilen hakaret ve eleştirilerle gelişip kişiselleşiyor. Genelden çıkıp sizi de kendine çeken kötü niyetli bir mıknatısa dönüşüyor adeta. Bu nedenle emin olmadığınız, belli bir amaca yönelik olduğunu düşündüğünüz konularda otokontrol mekanizmasını devreye alıp yorum yapmaktan kaçınabilirsiniz.
Verimli zamanın diğer yönü de YouTube. YouTube, tartışma programları, bilgilendirici yayınlar ve yapımlar için ideal mecralar arasında. Tarihle yakından ilgilisiniz diyelim, Search kısmına ‘İlber Ortaylı’ yazabilir, karşınıza çıkan içerikler arasından dilediğinizi izleyebilirsiniz. Bu metot Spotify podcast’leri için de geçerli.
Verimli kişisel paylaşımlar konusuyla yavaş yavaş sona geliyoruz. Paylaşımlarınız, konuyla ilgilenen birçok kişiyle temas aracınız. Burada doğru hashtag’ler kullanarak ilgili çok sayıda kimseyle iletişim kurabilir, fikir alış-verişi yapabilirsiniz. Bu arada beğenileriniz de son derece önemli, yapacağınız her bir ‘like’, network’ünüzdeki kimselerin karşısına sizin aracılığınızla çıkacak içerikler demek. Bu nedenle seçici olmanızda yarar olabilir.
Sosyal medyanın gelişmesinin arkasındaki itici güç, temel olarak fiziksel ortamların kendine özgü tehlikeleridir.
Bir fotoğrafın altına yorum yapılmayabilir, sadece insanların görüşleri incelenir ve istenirse tüm bu ‘hafızaya düşük frekanslarda kaydedilen bilgiler’ geride bırakılır. İşte doğal ‘seçilim.’