Sosyal Medyada Sakin Kalmanın Yolları

Yapışkan oyunlarda olduğu gibi ‘yapışkan sosyal medya paylaşımları’ ile kullanıcı dolaylı olarak kışkırtılıyor. Peki sosyal medyada sakin kalmak için ne yapmalı?

This is a horizontal, color, royalty free stock photograph of an angry, opinionated, young American man in his 30s writing on Internet forums in Orlando, Florida. He is wearing a plaid shirt and has a beard. Photographed with a Nikon D800 DSLR camera.

Soysal medyada birçok konu üzerinde tartışmalar yer alıyor. Örneğin bir video… bir mülteciye bakan soruyor, Türkiye’nin başına bir dert gelse, mesela savaşa girsek, savaşır mısınız? Çok rahat bir üslup ve düzgün Türkçe ile yanıt geliyor: “Hayır, neden savaşayım.” Bu tip paylaşımları Twitter, Instagram gibi sosyal medya kullanıcılarının çabucak tepki verebildiği platformlarda bolca görebilmek mümkün.

Tartışma yaratma potansiyeli yüksek konular olduğu bariz şekilde görülebilen bu tip paylaşımlara ‘cımbızlanmış’ içerikler diyebiliriz. Burada paylaşımın altında mülteciyi haklı bulanlar/haksız bulanlar, nefret, öfke veya tam tersi görüşlerin sıralandığına şaşırmamak gerek.

Peki sosyal medya kullanıcısı bu tip paylaşımlara öfke ya da sempati ile yaklaştığını açıkça göstermek zorunda mı?

Yapışkan Sosyal Medya Paylaşımları İle Cezbediliyor

Burada ilginç bir sorunsal öne çıkıyor. Zira paylaşımlar mobil uygulamalarda çocukların ellerinden bırakamadığı ‘yapışkan oyun’ adını verdiğimiz forma çok yakın özellikte oluyor. İşte videoya, altındaki yorumlara karşı duyulan aksiyona geçme dürtüsü bu noktadan hareket ediyor. Yapışkan oyunlarda olduğu gibi yapışkan sosyal medya paylaşımları ile bir nevi kullanıcı cezbedilerek harekete geçmeye itiliyor.

Ne var bunda diyebilirsiniz elbette. Sosyal medya, yorum yapmak, beğenmek ve bir şeylere olumlu, olumsuz tepki, karşılık vermek için var. Bu sebeple milyonlarca kişinin ilgisine mazhar da diyebilirsiniz.

Haklılığı tartışma götürmeyen bu argümanlara kimse karşı çıkmaz. Ancak konunun bir de şu boyutu var. Paylaşımların özelliği tepkiyi beraberinde getirirken etkinin devamında süreklilik de kaydedilebiliyor.

Bir paylaşıma yapılan yorum, okları ya da sevgi ve takdir ifadelerini size çevirebiliyor. İlgi görmek harika ama konu hakarete, çok sert ve ayıp tweet’lere, Instagram ve Facebook yorumlarına dönüştüğünde işler çığırından çıkıyor. Yanıt veriyorsunuz, altına başkaları da konuya müdahil oluyor derken sosyal ağlarda ‘yapışkan paylaşımlarla’ hedeflenen aksiyon, yorumlarla ‘çok daha organik biçimde’ sağlanıyor. Kullanıcılara da sinir krizleri, öfke nöbetleri ve tehditler neticesinde mahkeme salonlarına kadar uzanan tecrübeler kalıyor.

Sosyal medyada sakin kalabilmek günümüzde neredeyse imkansız gibi görülüyor değil mi? Özellikle Türkiye gibi kutuplaşmış, aşırı derecede kozmopolit ve karmaşık demografik nitelikler taşıyan ülkelerde durum çok daha vahim. Sosyal medyanın bilgi, eğitim, pozitif katkı odağındaki deneyim gibi paylaşım türlerinin yanında sinsice beliren kaotik post’lar, psikolojinizi negatif seyre taşırken koşullar, platformlarda geçirilen zamanı verimsizleştiriyor. Bu platform, size bir şeyler katacağı yerde lime lime koparıyor adeta.

Sosyal Medyada Kaos sarmalı

Kaos ve tartışma sarmalından uzak durmak mümkün mü? Açıkçası burada kendi psikolojinize vermeniz gereken değerin yanı sıra medya okur yazarlığı adını verdiğimiz kavram devreye giriyor.

Birey olarak tartışmalardan haberdar olmak kötü bir şey değil. Mültecinin verdiği yanıtı görmekten bir zarar gelmez, yaşanılan coğrafyadaki kültürel karmaşaya dair ilgi çekici örnekler listenize eklersiniz olur biter. Ancak katılımcı bir yaklaşım sergilendiğinde bunun sonuçları olacak.

Flat vector illustration

Canınız daha da sıkılacak, geçilip gidilmesi gereken bir konuda takılıp kalacaksınız. Üstelik bildirimleriniz açıksa aynı konuya gelen birçok farklı yorumu, ilgili konuya yorumla katıldıysanız size verilen destekleyici veya tam tersi yanıtları anbean göreceksiniz. Eğlenceli geliyorsa denilecek bir şey yok, ancak şunu kendimize soralım; X ya da Y konusu, gerçekten bu kadar uzun süre boyunca ‘kişisel gündeminizde’ kalmalı mı? Zamanınızı daha iyi şeylerle geçiremez misiniz, dahası etkileşimde bulunduğunuz daha verimli konular olamaz mıydı?

Medya Okur Yazarlığı 101

Medya okur yazarlığına da değinmekte yarar görüyoruz. Manipülasyon, sadece ülkemize özgü bir şey değil. Tam anlamıyla bir sosyal medya gerçeği ve buna karşı temkinli olmak şart. Aksi taktirde yalan haberlerle, aniden belli noktalarda kesilmiş ve derinlemesine incelendiğinde soru işaretleri ile dolu içeriklerle karşılaşıp ani tepkiler gösterebilirsiniz.

Gazetecilerin de dediği gibi sosyal medyada içerikleri doğru kabul etmek yerine onları araştırmalıyız. Çünkü manipülasyon hatta dezenformasyon esaslı içerikler olabilir.

Kısa bir Google aramasıyla karşınıza çıkan ve sizi tepki vermeye iten konuların ‘aslını’ görebilirsiniz. Atılması gereken çok kritik ve ‘kolay’ bir adımdır bu. Google’ı açıp bir haberde adı geçen ismi yazabilirsiniz, muhtemelen paylaşımla örtüşen haberlerin ayrıntıları ilk sayfada karşınıza çıkacak. Tıklayıp inceleyerek sosyal medyadaki içerikle ‘check’ edin. Bu kadar basit.

En nihayetinde sosyal medya keyifli olduğu kadar karmaşık ve can sıkıcı. Sinirleri geren, tartışma yaratan kaotik bir alan. Modern zamanın sosyal medya kullanıcısının keyifli ve eğitici taraflara ağırlık vermesi gerektiğine inanıyor, yalan yanlış haberlerden, videolardan uzak kalınması gerektiğini düşünüyoruz.

Tartışmanın Doğası

Değişmez gerçekler var… Fikirler, yaşama ilişkin düşünceler, politik görüşler ve diğer birçok unsurda kişilerin birbirlerinden ayrı durduğu taraflar söz konusu. Futboldaki gibi düşünün, ne olursa olsun bir taraftarın diğerine karşı verdiği amansız ‘söz düellosu’, bir şekilde kendi teorik alanında rekabetçi kalma, bir şeyleri muhafaza etme dürtüsü…

Her alanda, neredeyse günümüze dair her şeyde var bu duygu durumu. Ancak değişmez gerçeğimiz bu fikirler ve diğer bağlantılı şeyler değil aslında, konu tartışma doğası ve dengede zorlanma…

Tartışma doğası, binlerce yıllık bir zihinsel olgu. Fikirler üzerine tamamen/kısmen ayrı görüşler ve insanların kendine doğru gelen tarafları öne sürmesi. Burada etmenler elbette yaşanılan çevreden tutun da o anki psikolojik duruma kadar sayısız faktör barındırıyor ve ortaya da doğal olarak bolca fikir ayrılığı çıkıyor. Eskiden çok daha sınırlı alanlarda gerçekleşen tartışma kültürünün son 10 yıldır varolduğu ana mecra olan sosyal medya platformlarının ‘sınırsız ama kaotik bir demokrasi’ ortaya çıkardığı da aşikar.

Sınırsız demokrasi, görüşlerin açıkça öne sürülmesini temsil etmekle birlikte konunun manipülatif ya da çeşitli amaçlara yönelik tetiklemeleri kaotik demokrasiye işaret ediyor ki sosyal medyada uzun süredir karşılaşılan manzara tam olarak bu şekilde (yani kaotik).

Dengede zorlanma ise bu aşamadaki en genel sorun. Zira manipülasyon ve çeşitli amaçları (takipçi kazanmak, vb) kapsayan paylaşımların neden olduğu kaos, sosyal medyadaki varlığın sağlıklı işleyişine engel teşkil ediyor.

En nihayetinde tartışma doğası, her şeye açık bir sosyal medya ve karşıt görüşlerin peşi sıra akışa dahil edildiği bu dijital makro-dünyada tepkileri sakince dile getirmeyi ‘daha mutlu bir psikoloji’ için zaruri kılıyor. Aksi yaklaşımda agresif, hatta öfkeli, pek de naif olmayan karşıt görüşlerin ortaya çıkışı ile karşı karşıya kalınabiliyor. Burada ‘agresif karşıt görüş’ ifadesi belli bir temanın savunucuları (örneğin yukarıda bahsi geçen A temasının) kapsamında nitelendirilmedi. Zira tüm karşıt (farklı) görüşler arasında agresif tutumlar ortaya çıkar.

Son Sözler

Sosyal medyada sağlıklı kullanım, genel itibarıyla ‘sakinlik’ ile sağlanır… Öte yandan insan psikolojisinin son derece değişken olduğu, gün içerisinde bile dengenin kaybolabildiği gerçek dünyanın dijitale istendiği ya da arzulandığı şekilde yansımasını beklemek de hayalcilik olacak. Bu nedenle sadece bir öneri olarak sosyal medyayı sakin ve dengeli bir anlayışla deneyimlemenin psikolojik konforunuz ve sağlığınız açısından önemli olduğunu hatırlatmak isteriz.

Pourparlers – Müzakereler adlı 1990 tarihli son derece ilgi çekici kitabının girişinde Fransız yazar Gilles Deleuze şöyle yazar;

“…Felsefenin çağa karşı duyulan bir öfkeden olduğu kadar, bize sağladığı bir dinginlikten ayrı düşünülemez olduğu doğrudur. Felsefe yine de bir Güç değildir. Dinler, devletler, kapitalizm, bilim, hukuk, kamuoyu, televizyon birer güçtür, ama felsefe değildir. Felsefenin büyük iç çarpışmaları olur (idealizm-gerçekçilik vs.); ama bunlar gülmek için yapılan çarpışmalardır. Felsefe bir güç olmadığı gibi, güçlerle bir çarpışmaya da girişemez. Yine de onlara karşı çarpışmasız bir savaş sürdürür. Ve onlarla konuşamaz, onlara bir şey söyleyemezsiniz. Onlara iletilecek bir şeyi yoktur. Yalnızca müzakere yaparlar. Güçler, dışımızda kalmayıp aynı zamanda her birimizi katettiğinden; her birimiz kendimizi kendimizle sürekli müzakere ve gerilla mücadelesi halinde buluruz, felsefe sayesinde.”

Bazı Alışkanlıkları Yenileri İle Değiştirmek

İnsanların 3’te 1’inin yeterince uyumadığı ortaya çıktı. Ergenlik döneminde ise genel olarak 2-3 saat daha az uyudukları kaydediliyor. Genç dostlarımız 6-7 saatlik uyku ile ertesi gün uyanıp günlerine devam ediyorlar. Ancak bu 2-3 saatlik eksiklik günlük yaşamlarına yansıyan kimi sorunları beraberinde getiriyor. Az uyku yeterince konsantre olamama soruna neden oluyor. Birçok konuda enerji yeterince iyi durumda değil. Katılımcı yanları daha az etkin ve en kötüsü de çok sık hastalanıyorlar…

Man and dog in the park

Peki ergenlik döneminde neden daha az uyuluyor?

Doğru tahmin ettiniz, ekranlar… ‘Neler oluyor, neyi kaçırıyorum nesli’ dediğimiz nesil sürekli olarak internete bağlı kalmak istiyor. Günün büyük kısmında, olabildiğince uzun süreler boyunca ‘bağlı kalma’ ihtiyacı söz konusu. Üstelik bu oldukça talepkâr arzunun geç saatlere kadar devam ettiği de biliniyor…

Artık 12 ya da 14 saatlik bir sosyal toplum değiliz. 24 saatlik bir toplumuz ve bunun sonuçları arasında gündemden, çevrenizde olan bitenden bolca haberdar olmak istemenin yanı sıra ciddi uyku sorunları da var. Uyku eksikliği sadece ergenlerde değil herkes için ‘biyolojik yaşı’ ilerletiyor. Zihin yeterince verimli ve parlak olamıyor. Toksik kalıyor ayrıca. Bilimsel bir gerçek olarak uyku süresince beyin hücreleri yüzde 60 oranında küçük hale geliyor. Bunun sonucunda oluşan aralıklara beyin omurilik sıvısı doluyor. Böylelikle beyin bir nevi temiz oluyor. Uyanıkken biriken atık toksinler temiz hale geliyor özetle.

Peki asıl soru, uyku sorunu söz konusuysa ne yapabiliriz?

Takip etmeli miyim?

Küçük bir ipucu daha… Sosyal medyada takip ettiğiniz hesaplar, konforunuz açısından çok ama çok değerli. Manipülatif ya da doğrudan tartışma yaratmaya yönelik paylaşımlarda bulunan haber hesaplarını terk edebilirsiniz. Güvenilir ve doğru bilgiyi odak alan haber platformları en güzeli.

Ek olarak sürekli tartışmalı yorumlar yapan, agresif tweet’ler atan hesapları eğer yakınınız değilse takipten çıkın. Dijital hayatınızda olması gerekliyse de sessize almanızda yarar var.

Exit mobile version