Kime Göre? Neye Göre?

“En iyi makina en iyi fotoğrafı çekseydi en iyi daktiloya sahip olan da en iyi romanı yazardı.” sözünü sarf ederken Ara Güler fotoğrafın sadece bir makine tarafından çekilmediğini, aslında bir düşünsel sürecin ürünü olduğunu vurgulamayı ve fotoğrafçıya hak ettiği payeyi vermeyi amaçlıyordu. Hatta bu fikrini hiciv dolu, öyle edebi bir cümleyle ortaya atıyordu ki, fotoğrafları gibi unutulmayacak bir eser daha bırakıyordu arkasında.

Elbette bu söze katılmamak elde değil. Tabii ki bir fotoğrafçının ekipmanları kadar sahip olması gereken daha farklı şeyler de var. Bunların en başında bence ‘merak’ geliyor. Edebiyata, müziğe, şiire, mizaha, spora, sinemaya, resme, heykele kısacası fotoğrafın dışındaki her alana duyduğu merak da fotoğrafçının ilerlemesine ve özgün üretimine yadsınamaz katkılar sağlıyor. Okumak ve bolca fotoğraf seyretmek için harcanan kaynaklar da önemli özellikler kazandırıyor. Fotoğrafçı farklı düşünme prensiplerine açık olup, beylik kurallardan uzaklaştıkça, elindeki ekipmanı iletişim kurabilmek için kullandığı bir araca çevirebiliyor. Böylece fotoğrafçının özgün yaklaşımı fotoğraflarında da kendini gösterebiliyor. O halde bu “en iyi makine” kavramı nereden çıkmıştır? Bu “en iyi makine”yi kim üretmiştir? Kime layıktır, kim kullanmalıdır “en iyi makine”yi?

En iyi makine… En iyi fotoğraflar…

Ara Güler’in yıllar önce kendi tarzıyla ti’ye alarak vurguladığı bu “fikir” her dönemde olduğu gibi bugün de fotoğraf dünyasının merkezindeki yerini koruyor. Fotoğraf dünyasının dev firmaları birbirleriyle yarışarak piyasaya her sene yeni bir “canavar” çıkarmaya devam ederken, “en iyi makine” yıl aşırı değişirken, güvenilir karşılaştırma siteleri çaresizce 100 üstünden 120’li puanlar vermeye başlamışken nasıl olacak da “en iyi makine”ye sahip olup “en iyi fotoğrafları” çekebileceğiz? “En iyi makine” sahibi olamayanlar şanslarına başka alanlarda mı deneyecekler? Şimdi arkanıza yaslanın, derin bir nefes alın! Ve konuya “en iyi” olanı bulmak değil, “en uygun” olanına sahip olmak fikriyle yaklaşın.

Bu yazıda konser fotoğrafları çekerken kullandığım ekipmanları, tercih etme sebeplerimle birlikte yazacağım. Konser fotoğrafları çekmek için ekipman düşünenlere bir başlama noktası olacağı gibi aynı yollar farklı alanlar için de kurgulanabilir. Uygun ekipman ve doğru zamanlama ile hem paranızı cebinizde tutarsınız hem de aklınızdaki fotoğrafları kolaylıkla ortaya çıkarırsınız. İşe önce ihtiyaçlarımı belirleyerek başlıyorum: Öncelikle çalıştığım ortamın değişken ışık şartlarından dolayı mutlaka dinamik aralığı yüksek bir fotoğraf makinesine ihtiyacım var. Yüksek çözünürlüğe sahip olması çok önemsediğim bir konu değil. Fotoğrafların basında veya internette kullanılacağını düşünürsek 12MP pikselin üstü bile neredeyse lükse kaçıyor.

Düşük ışıkta hızlı netleme yapabiliyor olması, uzun ve hareketli çekim süreçlerinde yormayacak bir ergonomisi olması bu anlamda daha önemli. Saatlerce elinizde taşıdığınız bir ekipmanın sizi yormaması çok önemli. Burada fotoğraf makinesinin çok büyük olmamasına dikkat edildiği gibi çok küçük olmamasına da dikkat edilmeli. Çift kart girişi işimi çok kolaylaştırır; ama vazgeçilmezim değil. Hareketli ekran ve kablosuz bağlantı özellikleri hiç ummadığım zamanlarda işimi çok kolaylaştırabilir. Kolaylık demişken fotoğraf makinesinin gövdesi üzerindeki tuşların kişiselleştirilmesi de benim için çok önemli bir konu. Hızlı hareket etmem gereken bir alanda fotoğraf çekerken yarattığım kısa yollar işimi oldukça hızlandırabiliyor.

Konser fotoğraflarımı çekmek için yıllardır kullandığım Nikon D750 tüm bu şartları düşündüğümde hala ihtiyaçlarımı karşılıyor görünüyor. Benim ihtiyaçlarımı karşıladığı gibi 5 senelik teknolojiye sahip olan bir fotoğraf makinesinin, piyasanın ihtiyaçlarını karşılayabiliyor olması da çok önemli. Bu yüzden üretim yılının üstünden çok fazla yıl geçmiş, işlemcisinin gerekli şartları sağlayamadığı fotoğraf makinelerini satın alıp zaten eskimiş bir teknolojiyle gelecek 5 yılı kurgulamak yerine güncel teknolojileri tercih etmek fotoğraf makinenizden alacağınız verimi arttıracaktır. Canon 5D veya Canon 6D serisinin güncel modelleri de bu anlamda konser fotoğrafçılığının üstesinden gelebilir. Kesinlikle tam kare bir fotoğraf makinesine sahip olmalısınız demiyorum asla. Bugün tam kare sensöre sahip bir fotoğraf makinesi için bütçe ayıramayacak olsaydım çarpan faktörlü seriden tercihim Nikon’da D500 olurdu. Zaman zaman ikinci fotoğraf makinesi olarak kullandığım bu gövde özellikle düşük ışıktaki netleme performansı ve çarpan avantajıyla konser çekimleriniz için kurtarıcı olacaktır. Bu segmentin Canon’daki muadili 7D serisi de tercih edilebilir. Ben objektiflerimi iki farklı gövdede de kullanabilme avantajını tercih ederek yine Nikon D500’ü tercih ediyorum.

Aynasızlar da hızla gelişiyor

Bununla birlikte aynasız fotoğraf makineleri gelişimlerini hızla sürdürmeye devam ediyorlar. Birçok alanda artık fotoğrafçıların güvenini kazanmış durumdalar. Özellikle sundukları sessiz çekim özelliği, elektronik vizör içinden fotoğraf kontrolü ve kolay saklanabilir olma özellikleri ile konser fotoğrafçılarının işini de çok kolaylaştırır hale geldiler. Bataryalarının çekim sayıları da artık bir konseri bitirecek seviyelere ulaştı. Hal böyle olunca bugün bir aynasız fotoğraf makinesi ile konser fotoğrafı çekmeye niyetlensem sanırım öncelikle objektif uyumluluğu, sonrasında elektronik vizör ve ekran kalitesi, göz takibi gibi özellikleri sebebiyle Nikon Z 6’yı tercih edebilirdim. Deneme çekimleri sırasında FTZ adaptörü sayesinde tüm AF-S ve AF-P objektiflerimi tam performansıyla kullanabilmek bana inanılmaz keyif vermişti. Sessiz fotoğraf özelliği sayesinde konser alanının en sessiz olduğu anlarda bile hiç kimseyi rahatsız etmeden onlarca fotoğraf çekebilmiştim. Ayrıca konser fotoğrafçılığında kullanılabilecek diğer aynasız fotoğraf makinesi seçenekleri arasında Canon R, Sony a7 III ve Fujifilm X-T3’ün yeterli olduğunu düşünüyorum.

Eğer dikkat ederseniz kullandığım ve alternatif olarak belirttiğim fotoğraf makinelerinin içinde markaların “amiral gemisi” olarak nitelendirdikleri, fiyatlarıyla dudak uçuklatan modellerinin olmadığını görürsünüz. Ve karar vermeye öncelikle ihtiyaçlarımı ortaya koyarak başladığımı… Bugün 3 kişilik aileniz için 7 odalı, 3 banyolu bir evde yaşamanın gereksiz olduğunu düşünürsünüz. Öyleyse konu fotoğraf makinesine geldiğinde çoğu zaman ihtiyacınızdan fazlasına ulaşmaya çalıştığınızın da farkına varmalısınız. Ulaşamayınca da bunu bir eksiklik olarak görmekten vazgeçmelisiniz. “En iyi makine”yi değil, kendiniz için “en uygun makine”yi tespit edebilmelisiniz. Fotoğrafa yeni başlarken veya spesifik bir fotoğraf alanına yatırım yaparken maruz kalacağınız yanlış yönlendirmelerin de sizi çok ciddi maddi zararlara sokabileceğini sakın unutmayın! Fotoğraf makinesi diş fırçası kadar kişisel bir araçtır. Fakat çamaşır makinesi kadar da ruhsuz değildir. Tüm ihtiyaçlarınızı karşılaması ile birlikte yıllarca elinizden bırakmayacağınız bu “cihaz”la duygusal bir bağ ve bütünsellik oluşturabilmeniz gerekir.

Eğer kendinize “en uygun makine”yi bulmanıza yardımcı olabildiysem veya zaten böyle bir makineye sahipseniz, bir sonraki yazımda konser fotoğrafları çekerken tercih edilebilecek objektif seçenekleri üzerine kafa patlatmaya devam edebiliriz.

Yazı:Erdem Aydın

mail@erdemaydin.com.tr

instagram.com/erdemydn


Bu yazı, Photoline dergisinin Ağustos sayısından alınmıştır.

Exit mobile version