Fotoğrafçılık için altın saat olarak nitelenen gün doğumu ve batımında estetik açıdan her şey çok güzel gözükür. Yatay ve yumuşak güneş ışığı sokaklarda gölgeleri uzatır, kontrastı artırır, modellerin ve nesnelerin hatlarını belirginleştirip güzelleştirir. Çoğu zaman bize sadece deklanşöre basmak kalır.
Bu konuda bilinen en yaygın hata ise ışık düşüyor diye hemen diyaframı açmaya veya daha da kötüsü ISO’yu artırmaya başlamak olur. Net alan derinliğini azaltmak istiyorsak diyaframı açmak elbette doğru bir tercih olabilir. Bunun yerine diyaframı kısarak (f değerini yükselterek) kontrastı artırmak da farklı bir güzellik yakalamanızı sağlayabilir. Özellikle gölge ve aydınlık alanlar arasında farkı vurgulayan kompozisyonlar ve portrelerde. Ancak bu konuya ileriki yazılarımda ayrıca değineceğim. Şimdi altın saatlerde, özellikle akşam saatlerinde biraz farklı ve eğlenceli kompozisyon olanaklarına değinmek istiyorum.
Bunun için güneşi arkamıza değil daha çok olabildiğince önümüze alarak çalışacağız. Her zaman güneşin kadrajda olması gerekmiyor ama gökyüzünün kızıllığından olabildiğince faydalanacağız. Bunu yapabilmek için geniş alanlara, mümkünse deniz ve nehir kenarları ile yamaç ve yükseltiler gibi gün batımında güneşi veya kızıl günbatımını olabildiğince karşımıza alabileceğimiz açıklıklara ihtiyacımız var. Bu bakımdan batı yönüne bakan sahillerimiz çok avantajlı. Fakat kışın da güneşin çok yükselmediğini düşünürsek güney-batı yönü açık alanlar da kışın buna olanak tanır.
Elbette modelsiz olmaz. Ve güneşi karşımıza, mümkün olduğunca da kadrajımıza aldığımıza göre modellerimiz de güneşle aramızda kalmalılar. Bunun için doğru yerleşimi bulmak biraz zaman alabilir. Ayrıca vizörden baktığınızda ilk etapta parlayan güneşten veya onun önünde modellerin oluşturduğu kapkara gölgelerden başka pek bir şey göremeyebilirsiniz.
Bunun için gelin makine ayarlarımıza bir bakalım. Her şeyden önce ISO değerimizi 100’e alarak başlayalım. Daha yüksek ISO değerlerine güneş henüz görünür haldeyken hiç ihtiyacımız olmayacak. O yüzden ben ISO’yu otomatikte bırakmıyor ve 100’e sabitliyorum. Daha yüksek değerler belki gün iyice batıp akşam karanlığı çökmeye başlarken gerekebilir. Ama bu da en son çare olmalı.
ISO ayarımızdan hemen sonra, modellerimizin hareket hızına göre perde hızımızı ayarlamalıyız. Yürüyen bir modeli en az 1/160 sn. perde hızı ile dondurabilirken, koşan ya da bisikletli modellerde en az 1/500 sn. tercih edilebilir. Modele ne kadar yakın olursak hızı da artırmak gerektiğini unutmamalıyız.
Güneşin parlaklığı ve havanın açıklığı perde hızı konusunda daha hızlı değerlerle rahatça çalışmamıza olanak tanıyacaktır. Fakat diğer yandan net alan derinliğinin de yüksek olmasını isteyebiliriz, özellikle bizden farklı uzaklıklarda modeller olabileceği ve hepsinin net olmasını isteyebileceğimiz için. Bu durumda çok yüksek perde hızlarını seçersek diyaframımızı yeterince kısmak (net alan derinliğini yükseltmek) için payımız kalmayacaktır. O yüzden hızımızı çok artırmaktan kaçınmalıyız. Perde hızımızı ayarladıktan sonra sıra diyafram açıklığına (f değeri) geliyor.
Diyafram değerimizi başlangıç için aşağıdaki örneklerdeki gibi ayarlayabilirsiniz:
- Manuel modu tercih ederseniz “f” değerinizi f/18, f/20 gibi yüksek değerlere getirmenizi,
- Yarı otomatik mod ile çalışmak isterseniz, S (Tv) modunda, yani enstantane öncelikli modda poz telafinizi -2 (eksi iki) gibi düşük değerlere getirmenizi öneririm.
Bu sayede aslında fotoğraf makineniz, aynı sizin güneşe doğru baktığınızda göz bebeğinizin küçülmesi gibi, diyafram açıklığını kısmış olacak.
Yukarıdaki örnek değerlerin yeterli olup olmadığını aynasız model fotoğraf makinelerinde direkt vizörden güneşe doğru rahatça bakıp bakamadığınıza göre hızlıca anlayabilirsiniz. Parlaklık hala yüksekse biraz daha diyaframı kısabilir, eğer çok karanlık ise açabilirsiniz. Makineniz aynalı bir modelse bir deneme çekimi yapıp fotoğrafta patlamalar olup olmadığını kontrol etmenizi tavsiye ederim. Sonuçta her model dijital makine için deneme çekimi yapıp kontrol etmek, doğru değerleri bulmak için her zaman iyidir.
Eğer çok karanlık veya aydınlık bir görüntüyle karşılaşıyorsanız f değerinizi veya pozlama telafisini düzelterek tekrar deneme çekimi yapmalısınız. Patlamayan bir gökyüzü ve sadece silüet şeklinde çıkan modeller yakalayana kadar değerlerimizi düzeltmeliyiz.
Güneşin ne kadar yüksek veya alçakta olduğu, gökyüzünde veya arka fonda açıklık alanların ne kadar az veya çok olduğu, modellerin hareket hızı gibi etkenlere göre doğru ayarlarımızı bulmalıyız. Sonrası yerimizi, kadrajımızı, açımızı değiştirerek anı yakalamaya kalıyor.
Çoğunlukla makinemizi yere yakın konumlandırarak modellerimizi gökyüzündeki boş alanlara denk düşürmemiz güzel kompozisyonlar yakalamamızı sağlayacaktır. Ayrıca modellerin üst üste gelmediği anları ve açıları gözetmemiz, modellerin hareketlerine göre uzuvlarının belirgin olduğu kareleri seçmemiz daha anlaşılır ve içinde daha uzun süre kalınacak fotoğraflar yakalamamızı sağlayacaktır.
Çalışırken bir yandan güneşin hızla alçaldığını ve ışığın düştüğünü unutmamalıyız. Buna göre öncelikle perde hızımızı modellerin hızına göre olabildiğince düşürmeyi tercih etmek iyi olacaktır. Yetmediği noktada diyaframınızı daha düşük “f” değerlerine getirerek açmalıyız. En açık değere geldiğimizde ise bahsettiğim gibi son çare olarak ISO değerlerimizi yavaş yavaş artırabiliriz. Yüksek ISO değerleri fotoğraflarda karlanmaya sebep olacağından bundan olabildiğince kaçınmaya çalışmalıyız. Zaten o noktada genelde artık güneş batmıştır.
Bu yöntemle bir süre çalıştıktan sonra özellikle uygun yer ve anlarda gün batımı ve silüetlerin dans ettiği güzel kompozisyonları yakaladığınızı göreceksiniz.
Bunun üstüne koyarak geliştirebileceğimiz teknikler de olacak. Mesela makinenizi yere yakın konumlandırırken, eğer varsa yerdeki su birikintilerinden faydalanarak, aynı zamanda güzel yansıma fotoğrafları da elde edebilirsiniz.
En artistik olanlarından biri de güneşi sektirmek, yani güneşi modelin üzerinden veya arka fondaki bir yerden sektirerek yıldız gibi ışık kollarının oluşmasını sağlamak. Bunun için güneşin modelin uygun bir kenarından çok hafifçe gözükmesini sağlamamız yeterli olacaktır. Fakat elde ettiğimiz etki tartışılmaz çok güzel olacak.
Bunun dışında bu tekniğin üzerine koyarak geliştirdiğim ve çekmekten çok keyif aldığım bir diğer fotoğraf tekniği ise pan tekniği. Yukarıda bahsettiğim çalışmayı yaparken ışık gittikçe düşünce diyaframı açıp perde hızını olabildiğince düşürmüştük. Pan tekniğinde farklı olarak perde hızımızı daha da düşürmeye devam ediyoruz. Peki bu durumda özellikle hareketli bir modeli nasıl dondurabiliriz? Modelimizin hareket yönü ve hızına uyumlu şekilde, dolayısıyla modelin kadrajımızda hep aynı noktada sabit kalmasını sağlayacak şekilde makinemizi kaydırarak. Böylelikle modeli net, ama arkasında veya etrafındaki diğer her şeyde hareket fluluğu elde etmiş oluyoruz.
Oldukça eğlenceli ve yaratıcılığa açık bir teknik olduğu için pan tekniği hakkındaki deneyimlerime önümüzdeki sayılarda ayrıca değineceğim. Şimdilik bu kadar. Sağlıcakla kalın.
Barış Atalay