Işık olmadan görme de fotoğraf da olmaz. Bir cismin görünebilmesi için ya kendisinin ışık yayması ya da üzerine düşen ışığı yansıtması gerekir. Pozlama ise diyafram, enstantane ve ISO’nun ışık şartlarına göre ayarlanması ile gerçekleşir. Bu yüzden fotoğraf çekmenin temeli uygun ışık ve pozlamaya dayanır.
Işık Nedir?
Bir enerji türü olan ışık, ışık kaynağının her noktasından, “ışık ışını” denilen doğrular şeklinde yayılır. Görme olayı da ışık sayesinde gerçekleşir. Işık, nesnenin varlığının ortaya çıkmasını / görünmesini sağlar. Nesnenin üzerine düşen ışığın nesneden yansıyarak, objektif vasıtasıyla algılayıcı üzerine ulaşması ile görüntü oluşur.
Doğadaki üç boyutlu gerçekliği, iki boyutlu bir görsele dönüştüren ve sıradan sahnelerden ilgiyle, zevkle, gıpta ile izlenebilen fotoğraflar oluşturulmasını sağlayan gizemli güç ışıktır. Harika bir fotoğrafı vasat bir fotoğraftan ayıran en önemli unsur da ışıktır. Doğa fotoğrafçısı ışık avcısı olmalıdır. Nereye, nasıl ve ne zaman bakması gerektiğini ve ışığın nasıl görülebileceğini bilmelidir.
Fotoğrafı oluşturan ışığın niteliğidir. Işık sert veya yumuşak, kuvvetli veya zayıf, çok veya az vb. olabilir. Fotoğraf çekmek için çok fazla ışığa değil, nitelikli yani uygun bir ışığa ihtiyaç vardır. Fotoğraf çekmeye uygun ışık, sıradan konulardan olağanüstü görüntüler elde edilmesini sağlayabilir. Bu nedenle ışığı iyi veya kötü olarak tanımlamak yerine, ışığın uygun olup olmadığını değerlendirmek daha doğru bir yaklaşımdır. Fotoğrafçı ışığın her zaman kontrol altında tutulması gereken fiziksel bir unsur olduğunu unutmamalıdır. Çünkü ışığın sağladığı aydınlanma ve oluşturduğu gölgeler fotoğraf için önemlidir.
Işığın kaynağı, türleri ve yönü: Bilindiği gibi “doğal” ve “yapay” olmak üzere iki tür ışık kaynağı vardır. Dünyada doğal ışığın kaynağı güneş ve yıldızlardır. Ancak güneşi ve yıldızları yönetmek, onlara hükmetmek zordur. Doğal ışığı takip etmek / beklemek gerekir. Sadece makro ve yakın çekimlerde, yansıtıcı (reflektör) ve dağıtıcı (difüzör) kullanılarak ışığın kontrolü sağlanabilir. Yapay ışık kaynakları flaş ve çeşitli lambalardan oluşur. Kullanım amaçlarına / konuya göre, çok değişik özelliklerde tasarlanarak kullanılmaktadırlar. Flaş, gün ışığının bulunmadığı veya yeterli olmadığı yer ve zamanlarda veya gün ışığını dengelemek için tasarlanmış yapay ışık kaynağıdır. Flaşın nerede, ne zaman, hangi hallerde, nasıl kullanılacağını bilmek ve kullanma becerisine sahip olmak gerekir.
Kaynağından çıktıktan sonra etkileneceği bir ortamdan geçmeden, yayılma karakteri değişmemiş olan ışık doğrudan ışıktır. Bu ışık doğrudan objektifin içine girerse, objektif elemanlarından yansıması sonucu görüntüde diyafram gölgeleri (ghost image) oluşur. Bunun engellenmesi için güneşlik (parasoley) vb. kullanılmalıdır. Doğrudan ışığın önüne bir dağıtıcı konularak ışığın süzülmesi, bir yansıtıcı veya kanyon duvarı gibi bir yüzeyden yansıtılmasıyla oluşan ışık da dolaylı ışıktır.
Şiddeti doğrudan gelen ışığa göre daha güçsüzdür; yumuşak bir ışıktır. Geniş bir yüzeyden yansıyarak konu üzerine düşen ışıkla yüksek parlak bulutlu ve sisli havalarda veya yapraklar arasından ışığın süzülebileceği ağaçlıklarda oluşan ışık da dolaylı ışıktır. Dolaylı ışığın rengi kullanılan yansıtıcı veya süzüldüğü ortamın renginden etkilenir. Dolaylı ışıkta gölge ya oluşmaz ya da belli belirsizdir. Derinlik hissinin az olmasına rağmen renkler -canlı olmamakla beraber- doygundur. Dolaylı ışık özellikle makro fotoğrafçılıkta çokça kullanılır.
Ufkun hemen üzerindeki güneşten gelen ve konunun ön yüzünün her noktasını eşit olarak aydınlatan ışık “cephe ışığı” olarak adlandırılır. Işık kaynağı fotoğrafçının tam arkasındadır. Bu nedenle konunun düz görünmesine neden olur; konu üzerinde hiç gölge oluşmaz. Cephe ışığı gölgeleri nesnenin arkasına gizler ve fotoğrafta üç boyutluluk duygusunu ortadan kaldırır, görüntüdeki heyecanı yok eder. Oysa gölge ve ışık yardımıyla oluşturulan grafik düzenlemeler, fotoğrafın başarılı olmasını sağlayan unsurlardandır. Yandan ve ufka yakın bir yerden gelen “yanal ışık”ın oluşturduğu uzun gölgeler dokuyu ortaya çıkarır, fotoğrafı iki boyutluluktan kurtarır, derinlik etkisi yaratarak üç boyuta taşır.
Görüntüye duygu ve heyecan katarak daha zengin fotoğraflar elde edilmesini sağlar. Konuyu arkadan aydınlatan ışık “arka ışık / ters ışık” olarak adlandırılır. Işık fotoğrafçının karşısından gelir. Arka ışık, koyu görüntüler / siluet oluşturur. Nesneler iki boyutlu siluetler halindedir; derinlik etkisi yoktur, kenarlarda ışıklı çizgiler oluşmaz. Gölgeler öne doğru uzar. Işık konu düzlemine tam dik değil de belli bir açı ile geliyorsa buna da “yarı arka ışık” denir. Arka ışık ufuktan yüksekte ise konunun üst kenarında da ışıklı çizgiler oluşur. Arka ışıkla aydınlatılan konuların görüntülerinde, nesnenin dış hatlarını oluşturan ışık çizgisi fotoğrafa ilginçlikler katar, hacim etkisi kazandırır, derinlik hissi verir ve artistik anlatıma yardımcı olur. Arka ışıkla yapılan çekimlerde, yaprak gibi ışık geçiren saydam veya yarı saydam nesnelerde dokular ve renkler daha kuvvetli olarak ortaya çıkar. Eğer nesne koyu renkli bir arka plân önünde ise belirginliği ve etkileyiciliği artar, ilgi merkezi daha iyi vurgulanır.
Doğada -güneşin tam tepede olduğu- güneşli günlerde öğlen saatlerindeki ışığa “tepe ışığı” denir. Tepe ışığı düşey yüzeyleri yeterince aydınlatamaz, sert ve kısa gölgeler oluşturur; derinlik hissini azaltır. Böyle bir ışıkta elde edilen görüntülerde renkler doygun değildir, kontrast yüksektir. Bu nedenle gün ortası saatlerde fotoğraf çekmek yerine dinlenmeyi tercih etmek uygun bir harekettir. (Şemsiye vb. dağıtıcı kullanılarak makro fotoğraflar çekilebilir.)
Işığın zamanı ve açısı: Fotoğraf çekmek için en uygun ışık, yeryüzüne 0 ile 45 derece arasında açıyla gelen yatay ışıktır. Dolayısıyla doğada en iyi fotoğraf çekme zamanı, “büyülü saatler” denilen gün doğumunun yarım saat öncesi ve iki saat sonrası ile gün batımının iki saat öncesi ve yarın saat sonrasıdır. Bu saatlerdeki ışıkla etkileyici iyi kompozisyonlar oluşturmak oldukça kolaydır. Çünkü fotoğrafta derinlik / üç boyutluluk hissini artıran uzun gölgeler vardır.
Pozlama Nedir?
Fotoğraf çekme (görüntü elde etme) işlemi, algılayıcı üzerine yeterli miktarda ışığın ulaşması, yani algılayıcının ışığa maruz bırakılması ile gerçekleşir. Uygulamada bu işlem, bir nesne veya sahneden yansıyan ışığın belli bir miktarının objektiften geçirilerek belli bir sürede algılayıcı üzerine düşürülmesi sürecini içerir. İşte bu sürece “pozlama” denilmektedir.
Fotoğrafın temel unsurlarından biri olan pozlama, fotoğrafı çekilecek nesnenin üzerindeki ışık yoğunluğundan etkilenir. Bir nesnenin açık alanda güneşli bir ortamdaki ölçülen poz değeri ile aynı nesnenin gölgede ölçülen poz değeri aynı olmaz. Bu yüzden poz ölçüm değerleri fotoğrafın çekildiği ortamda o andaki ışığın durumuyla çok yakından ilgilidir. Bu yüzden fotoğraf çekerken “diyafram şu, enstantane bu olmalı” gibi söylemek doğru değildir. Çünkü ışığın; gökyüzünün açık, parçalı bulutlu, kapalı veya ışığın geliş açısı yani çekimin günün hangi saatinde yapıldığı vb. pozlama değerlerini etkiler. Buna bir de fotoğrafçının nasıl bir fotoğraf çekmek istediği eklenince pozlama tamamen fotoğrafçının inisiyatifiyle yapılması gereken bir iş haline gelir.
Diyafram – Örtücü – ISO ilişkisi: Yukarıda da değinildiği gibi pozlamayı sağlayan etmenlerden tek başına biri ile fotoğraf çekmek teknik olarak mümkün değildir. Bunun için de fotoğraf makinesinin çalışma sistemi, pozlamayı sağlayan etmenlerin karşılıklı olarak ve birlikte çalışması / ayarlanması esasına göre tasarlanmıştır. Yüksek ISO değeri tercih edildiğinde örtücü hızı azalır. Buna göre, ISO 100, diyafram f/4, örtücü hızı 1/250 olduğunda algılayıcı üzerine ulaşan ışıkla; ISO 100, diyafram f/11, örtücü hızı 1/30 olduğunda algılayıcı üzerine ulaşan ışık nicelik olarak aynıdır. Ancak nitelik / kalite olarak farklıdırlar. Örneğin bu ölçümlerle bir sahnenin fotoğrafı çekildiğinde; diyafram f/4 iken çekilen fotoğrafta alan derinliği çok az, f/11 iken çekilen fotoğrafta daha fazla olur. Enstantane yönünden değerlendirildiğinde ve hareketli bir sahnenin 1/250 ile çekilen fotoğrafta görüntü dondurulmuş, 1/30 ile çekilen fotoğrafta ise hareket hissi algılanan / net olmayan bir fotoğraf olabilir.
Doğru pozlama: Fotoğrafın aranan en önemli teknik yönlerinden biri doğru pozlanmış olmasıdır. Günümüz DSLR fotoğraf makineleri yazılımları ile karar verip, teknik olarak iyi fotoğraflar üretmekte oldukça başarılıdırlar. Makine, program modunda diyafram ve enstantane kombinasyonunu otomatik olarak belirleyerek, doğru veya doğruya yakın pozlanmış fotoğraflar çekebilir. Ancak amaç değil araç olan fotoğraf makinesinin, tüm sayısal cihazlar gibi, karar verme mekanizmasının hem en uygun şartlara (orta değerlere) göre ayarlanmış olduğu, hem de fotoğrafçının gördüğü gibi göremeyeceği, düşündüğü gibi düşünemeyeceği unutulmamalıdır. Bu nedenle de bulunulan ortamın ışık, hareket vb. şartlarına veya yapılmak istenenlere göre, fotoğrafçının pozlamaya müdahale etmesi gerekir. Bunu yapmadığı sürece fotoğrafçının hayal ettiği fotoğrafı çekerek kendisini ifade etmesi, başka bir deyişle vermek istediği mesajı fotoğraf diliyle iletebilmesi mümkün değildir.
Doğru pozlama; algılayıcının belli şartlarda ışığa maruz bırakılması ile elde edilebilir. Yani iyi bir görüntünün oluşması için, ışığın belli bir miktarının belli bir sürede belli hassaslıktaki algılayıcı üzerine düşürülmesi gerekir. İyi bir fotoğraf elde edebilmek için pozlama doğru yapılmalıdır. Yani nesneden / sahneden yansıyarak objektiften geçip algılayıcı üzerine ulaşan ışığın miktarı, süresi ve algılayıcının hassasiyeti (diyafram, örtücü ve ISO üçlüsünün ilişkisi) iyi ayarlanmalı / kontrol edilmelidir.
Fazla pozlanmış fotoğrafın tamamı veya büyük bir bölümü açık renklidir. Fazla pozlamaya neden olan ya diyaframın çok açık olması ya da enstantane hızının çok yavaş olmasıdır. Az pozlanmış fotoğraf, olması gerekenden daha az ışık aldığından koyu olur; yani karanlık bölgeler siyaha yakın görünürler, herhangi bir detay veya ton farkı görünmez. Az pozlamaya diyafram açıklığının çok küçük olması, enstantane hızının çok yüksek olması veya ISO’nun aşırı artırılmış olması sebep olabilir. Fotoğrafın doğru pozlanıp pozlanmadığını histogramı inceleyerek görmek mümkündür. Histogramın yatay ekseni boyunca veri dağılımı olan fotoğraflar doğru pozlanmış demektir.
Renge göre pozlama: Genellikle, fazla pozlama renk doygunluğunu azaltırken, az pozlama -renge göre ve bir noktaya kadar- renk doygunluğunu artırır. Bu nedenle renklerin doygun olması istenildiğinde, az miktarda (1/3 stop gibi) – (eksi) pozlama yapılabilir. Eksi pozlama çok yüksek değerlerde yapılırsa renklerin siyaha yakın koyulukta olmalarına neden olur.
Pozlamanın sağlıklı yapılabilmesi için; açık (beyaz / beyaza çok yakın) konuları pozlarken + (artı) yönde, koyu (siyah veya siyaha çok yakın) konuları pozlarken – (eksi) yönde poz düzeltmesi / poz telafisi yapmak gerekir. Poz düzeltmesinin ne kadar yapılacağına, fotoğrafçının yapacağı bu denemeler sonunda karar vermesi en doğru yöntemdir.
Çünkü doğru poz değeri, konuyu fotoğrafçının göstermek istediği gibi yansıtan poz değeridir. Burada beyaz ve siyah rengin özel durumundan söz etmek gerekir. Yukarıda poz düzeltmesi açıklanırken belirtildiği gibi; kar manzaraları, plaj vb. beyaz veya beyaz ağırlıklı konularda -özellikle ortam fazla ışıklı ise- +2 (artı iki) stopluk kadar bir poz düzeltmesi yapılması gerekir. Aynı şekilde siyah veya siyah ağırlıklı konular için de, ışık durumuna göre, –2 (eksi iki) veya –1 (eksi bir) stopluk poz düzeltmesi yapılması gerekir.
Uzun pozlama: Uzun pozlama, hareket eklenmiş fotoğraflar çekmek için kullanılan bir tekniktir. Işık miktarı azaltılarak pozlama süresini uzatıp sahnedeki hareketi yakalama esasına dayanır. Uzun pozlama tekniği; doğa fotoğrafçılarının sis gibi görünen akarsular ve dalgalar ile ipeksi şelaleler, yıldız izleri ve çizgili bulutların olduğu manzaralar ile şimşek fotoğraflarının çekiminde yaygın olarak tercih ettikleri bir yöntemdir.
Yazı ve Fotoğraflar: Hasan Atabaş