Bu kadını hiç tanımasaydık, hayat hikayesini birçok ayrıntısına kadar bilmeseydik, yukarıdaki fotoğrafa bakarak neler söyleyebilirdik, biraz düşünelim mi?
Lüks bir hayat içinde yalnız, hüzünlü, genç ve güzel bir kadın diyebilirdik en özetle. Çoğumuzun epey detaylıca bildiğimiz Lady Diana’nın yaşamını bu kısacık cümle ile betimleyecek güçlü bir fotoğraf. Dünyanın büyük bir kısmında söz hakkı olan bir hanedanlığın uyumsuz, istenmeyen gelini. Biraz detaya girmek istiyorum bu yazımda, hatta neredeyse “aile dizilimi” diye moda olan bir konuya bile değiniyor yazım.
Lady Di, aristokrat bir soydan geliyor, hatta uğruna İngiltere’nin Katolik Kilisesinden ayrılıp İngiltere kilisesinin kurulduğu (1534) VIII. Henry’nin 2. Karısı Anne Boleyn’e kadar gidiyor soyu. Daha yakın tarihlerden tanıdığımız bir sürü başka ünlü akrabaları da var; Audrey Hepburn, Humprey Bogart, Barbara Cartland. Aslında soylu soplu biri.
Anne Boleyn, nasıl İngiltere tarihine damgasını vurduktan sonra, VIII. Henry’nin erkek veliaht doğuramayınca gözünden düşüp idam edildiyse, Lady Diana’da İngiltere Hanedanı’na bir şekilde önemli bir etki bırakıp, ailenin gözünden düşüp kimilerine göre hala şüpheli bir ölümle neredeyse “modern zaman idamı” ile çok genç bir yaşta bir efsane olup bu dünyadan göçtü.
O girmesi zor çıkması daha zor olan iğneli fıçı aileye uyum sağlayamadı ve yalnızlaştırıldı, aileden atıldı. Gidişi öyle muhteşem oldu ki, hanedana verdiği tahribatla, belki birkaç yüzyıl sonra da Anne Boleyn gibi adı hatırlanacak.
Uyumsuzluğunun sebeplerine gelince, Diana dağılmış, sorunlu ve çatışmalı bir aileden geliyordu. Boşanmış anne ile baba arasında kalmış, aidiyet duygusunu yaşamamış bir çocukluk yaşadı.
Okul hayatı da pek başarılı değilmiş, zar zor hemşirelik eğitimi almış, aristokrat bir ailesi olmasına rağmen maddi destekte görmemiş, hatta bir süre arkadaşlarının evlerine temizliğe giderek hayatını idame ettirmiş.
Ve 20 yaşındayken kraliyetin varisi artık evlenme yaşı geçmekte olan kalbi başkasında Charles ile evlilik ihtimali hangi genç kızın başını döndürmez. Muhtemelen kök ailesinde görmediği aidiyet, sahiplenilme, sevilme ve onaylanma ihtiyacı çok belirgindi.
Önce aşık olduğu Charles’tan, sonra ailenin geri kalanı tarafından bir dışlanma yaşadı, samimi mizacı kraliyetin katılık ve soğukluk karakter özelliklerine uymadı. O da; gerek fiziksel özellikleri, gerekse karakteri ve davranışları ile İngilitere halkı tarafından zaten kolayca elde edebileceği sevilme ve onaylanma ihtiyacını karşıladı. Kaderinin böyle olacağı ne o genç sahipsiz, cahil kızın ne de bizim aklımıza gelirdi. İşte amatör “aile dizilimi” analistinden; atalarından izler taşıyan tam bir modern “tragedya”.
21 yaşından 36 yaşına, ölene kadar ki hayatı; fotoğraflanarak giderek yoğunlaşan bir şekilde görsel belleklerimize kazındı.
Belleğimizi şöyle bir yoklarsak evlenmeden önce ana okulu öğretmenliği yaptığı sırada kucağında bir çocukla eteğinin şeffaflığı nedeni ile kraliyet “dress code”larına uymayan görüntüsü ile o andan geleceğin sinyallerini vermiş görsellerle karşılaşabiliriz. En az on fotoğraf hemen hafızamızda belirginleşebilir; düğününden, kucağında ilk bebeği ile hastaneden çıkarken, Ascot at yarışlarında değişik şapkalarla vs.
Bu kadar da erken ölmesi nedeniyle büyük iz bırakan, Lady Di efsanesi fotoğraflar sayesinde oluştu. Bu fotoğrafların büyük bir kısmı haberli, poz vererek ya da fotoğrafının çekileceğinden haberi olarak hazırlıklı iken çekildi.
Haberli çekilmiş fotoğraflarla beraber; bu ikonun yaratılmasına neden olan bir çoğumuzun Lady Di ile haberdar olduğu bir fotoğrafçılık dalı “Paparazzilik” terimini öğrendik. Hem bu kadar ilgi görmesine vesile olan, hem de sonunu hazırlayan, bu dal çoğumuza göre etik açıdan tartışmalı bir meslek dalı olmaya devam ediyor.
Lady Di’nin kraliyet kurallarına uymayan kapalı kapılar ardında değil de, yaşamın olabildiğince içinde, canlı hayatı; doğal ve samimi iken çekilen pozlarının da güzel ve estetik olması paparazzilerin iştahını, halkın ise ilgisini daha da kabarttı.
Ünlü dergiler, Lady Di fotoğrafları yer aldıkça tiraj rekorları kırdıkça paparazziler iyice avcı haline dönüştü. Ünlü fotoğrafçı Martini Sestini 1997’de Nilgün Cerrahoğlu ile yaptığı röportajında, ki kendisi iyi bir haberci, spor ve savaş fotoğrafçısı olsa da “paparazzi” fotoğrafçılığı ile ün yapmış, Lady Di için “bizimle oynuyordu” diyor.
Lady Di’nin, 15 sene kadar süren fotoğrafçılar önündeki hayatında bazı evreler vardı; ilk gelin olduğu ve kurallara uygun davranmaya çalıştığı aileye kendini kabul ettirip sevdirmeye çalıştığı, fotoğrafçılarla ilk kez karşılaştığı “utangaç dönem”. Sonra, evliliğin çatırdadığı ama aynı zamanda halk tarafından sevildiği hem özel hayatını sakladığı ama olumlu fotoğraf ve haberlerle medyada sempati kazanarak aileye “bakın aslında ben çok iyi biriyim” dediği kendini “keşif dönemi”. Ve sonra “isyan dönemi”, aileye isyan, “aslında ben buyum, sizden daha çok seviliyorum, yaşamaya hakkım var” dönemi, toplum tarafından zaman zaman yargılandığı, paparazzilerin de ona karşı acımasızlaştığı, açığını yakalamaya odaklı dönem.
Sonuncu dönem Sestini’nin bahsettiği dönem olmalı. Paparazzilerle aşk ve nefret ilişkisi yaşadığı dönem. Özellikle Dodi El Fayed ile Fransız Riviera’sında yaşadığı son yaz, biliniyor ki paparazzilere malzeme vermeyi tercih etti. Ölümünün faturası da paparazzilere kesildi. Hatta kazadan birkaç dakika sonra olay yerine ulaşan ilk fotoğrafçı, önce ilk yardımı arayıp, ölmeden önce kırık pencereden profilden Diana’nın fotoğraflarını çekmiş, hemen tünelden uzaklaşmış. “Oturup ağlayamazdım, tabii ki fotoğraf çektim” demiş.
Bu fotoğraflar hiçbir yerde yayınlanmadı şu ana kadar, ilk çekilenler hala Sestini’nin ajansında, sonrakilere ise polis el koymuş. Lady Di’yi var eden fotoğrafçıların, yok oluşuna da neden olması Sestini’ye göre “yazgının ironisi”.
Hem İngiliz halkının hem dünyanın sevgisini kazanan, Tony Blair tarafından “kalplerin prensesi” ünvanı ile taçlandırılan Lady Di için, kimilerine göre bazı psikolojik rahatsızlıkları olduğu görüşü de yaygın.
Objektif bakmak gerekirse büyük bir toplumsal baskı altında yaşamış ailesi tarafından sevgi ile beslenmemiş nazik bir ruhun kaldırması zor bir yük altında yaşamış. Yani bütün dünya paparazziler sayesinde prenses olmanın da kolay olmadığını öğrendi.
Paparazzi Fotoğrafçılığı
Bu terim; Fellini’nin Vatikan’ın baskılarına maruz kalmış, sansürlenmeye çalışılmış 1960 yılında ancak gösterilebilen büyük yankı uyandıran filmi “Dolce Vita”da ki gazeteci karakteri Paparazzo’dan geliyor.
Fellini ise bu karakterin ilhamını; 1958’de İtalya’da ünlülerin katıldığı bir partide, “La Turca” adı ile ünlenen Ayşe Nana adlı bir Beyrut doğumlu, anne İstanbul Ermenisi babası ise Fransız olan bir dansözün spontan şekilde dans ettikten sonra soyunması ve partide fotoğraflarını çeken gazeteci ‘’paparazzinin babası’’ olarak tanınan Tazio Secchiaroli’den almıştır.
O gece Tazio’nun, tam 7 adet fotoğraf çektiğini kimse fark etmemiştir. Büyük bir sansasyon ve muhteşem bir tiraj patlaması olacağı kesin olmasına rağmen, o dönemde, çıplak kadın fotoğrafı basmak hem yasak ve hem de dinen günah; ahlaken büyük bir ayıp sayılmakta ve şayet baskı yapılırsa, yobazların, kilisenin ve Vatikan’ın ayağa kalkacağı bilinmekteymiş. Dergi, fotoğrafları La Turca’nın göğüs uçları, boyayla kapatılarak yayımlayabilmiştir.
Günümüzde ünlülerin hala onlarla da onlarsız da yaşamasının kolay olmadığı bir meslek. Birçok kurgu ile de karşılaşıyoruz, “bakmıyormuş gibi çek” kullandığımız bir jargon ve ünlülerde bunu yapıyorlar. Bunun yanında dayak yiyen fotoğrafçılarda oluyor.
Paparazzi fotoğrafçılığı ne kadar bir belge fotoğrafçılığı olsa da özel hayata saygı duymalı, negatif bir duygu barındırmamalı.
Bazen ben de amatör sokak fotoğrafçılığı yaparken, insanların habersiz fotoğrafını çekiyorum, ama estetik görünmeyen insanı aşağılayan, kötü gösteren fotoğraflara kendi arşivimde yer vermemeye gayret ediyorum. Ya göz ya da söz onayı alıyorum. Fotoğrafçılık etiğinin kuralları evrensel olmasa da insan olmanın gereği, sokak fotoğrafçılarının da paparazzilerinde yaşamları belgelerken bir sınırı olmalı diye düşünüyorum.
Yazı: Zeynep Can ([email protected])
Yorum Yap