Barış Büyük ile prodüksiyon üzerine

Barış Büyük ile Sarı Ev Stüdyoları’ndayız…

“Loudness” konusundaki son gelişmeler hakkındaki fikirlerinizi öğrenebilir miyiz? Daha yüksek, daha “gümbür gümbür” müzik her zaman tercih sebebi midir? Günümüzde işler bu şekilde yürür hale geldi mi?

Günümüzde maalesef mastering denince ilk akla gelen eserin loudness anlamında “ne kadar yüksek olduğu”dur. Bazı elektronik müzik türleri dışında bu kadar seviye yükseltme operasyonun aslında müziği tamamen bozduğunu düşünüyorum, duyuyorum. Bu durum sadece ülkemizin değil, tüm dünyanın sorunudur ve sanatçı, prodüktör, vs bilinçlenmediği sürece de devam edecektir.
 

Bana gelen mastering”lerde çoğunlukla ilk soru şu oluyor: “Seviyeyi yüksek istiyoruz”. Benim de cevabım her zaman şu oluyor: “Eserinizin mümkün kıldığı kadar yükseltebilirim”… Mastering sırasında da bu karara şöyle varıyorum: Kendi müzikal zevkimin sınırları dışına çıkmaya başladığım anda seviye yükseltme operasyonunu durduruyorum. Müziği bozmadan sanatçı, prodüktörvs”nin istediği ses seviyelerini yakalamanın da kendimce geliştirdiğim bir takım formülleri var elbette. Ama yine de loudness”ın daha düşük seviyelerde olmasını ve müzikteki dinamiklerin daha az kaybolmasını arzulardım…

Bir de şunu eklemek istiyorum: Mix”ini yaptığım projelerde, mastering”de sonucun nasıl çıkacağını da bildiğimden (sistemim bu şekilde kuruludur ve mix sırasında istediğim an “mastering”e dönebiliyorum), mastering sonucu çok daha başarılı oluyor. özellikle mastering”de seviye yükseltme sırasında mix”deki dengeler işin doğası gereği çok değişiyor. Sistemimi bu şekilde kurmuş olmam da doğal olarak mix dengelerini mastering”de çıkacak sonuca göre ayarlayabilme imkanını bana veriyor.

 

Barış Büyük olarak şu ana kadar kullandığınız favori ekipmanları kısaca listeleyebilir misiniz? Sahip olduklarınız dışında dinleyip beğendiklerinizi de merak ediyoruz.

Bryston 7B mono-block amplifikatörlerle sürdüğüm PMC MB2i hoparlörlerimden son derece memnunum. Bu sene hoparlör kablolarımı da Vovox”un Textura serisi high-end hoparlör kabloları ile değiştirdim ve bu değişimle birlikte ses inanılmaz oldu! Türkiye”de sanıyorum duyum açısından 20Hz-20kHz aralığında en iyi ses şu an benim çalıştığım odada mevcut. Bu da doğal olarak mix ve mastering yaparken çok rahat ve doğru çalışmamı sağlıyor. Sesin bu kadar transparan, net ve gerçeğine sadık çıkıyor olmasında bir büyük etken de kullandığım mastering mixer (SPL DMC) ile kablolarımdır (güç kabloları dahil sistemimin tamamı Vovox tarafından yapılmıştır ve bazı kablolar benim sistemim için özel olarak Vovox tarafından tasarlanmıştır). Sanıyorum “olmazsa olmaz” diyebileceğim ekipmanım bunlar. Diğerleri (compressor, EQ, vs) zaman içinde değişikliklere uğrayabilir.Outboard olarak bir tek Weiss EQ1 MKII dijital EQ”umdan vazgeçebileceğimi zannetmiyorum. Harika bir EQ…

Sahip olduklarım dışında çok beğendiğim ekipman ise şunlar: PMC AML-1 aktif monitörler (daha ufak bir odam olsaydı, bunları kullanıyor olurdum), Quested V2108 (portlu tasarım olup da bu kadar iyi netice veren nadir hoparlörlerden ve ses karakteri olarak PMC MB2i”lere benziyor), Maselec MPL-2 analog limiter/hf limiter (son derece yumuşak bir sese sahip, ileride alabilirim), Summit DCL-200 (daha önce uzun süre kullandım ve özellikle tracking ve mix sırasında kullanım için çok hoş bir compressor), Sontec MES-432 EQ (üretilmiyor –harika bir EQ), Shadow Hills Mastering Compressor/Limiter (belki mastering”de değil ama tracking ve mix sırasında çok kullanırdım), Weiss DS-1 MKIII (harika bir compressor ve de-esser özelliği süper), GML 8200 EQ (Sontec”e yakın bir karakterde, endüstri standardı), SPL PassEQ (hoş bir karakteri var, yumuşak), Urei 1176 (klasiklerden), Pendulum PL-2 Analog Limiter, SPL Dynamaxx Compressor/Limiter, Summit Audio TLA-100 Compressor/Limiter (vokal ve bas gitarda süper), Teletronix LA2a Compressor/Limiter (klasik), gibi…

 

Stüdyonuzun (Sarı Ev) açılışından bu yana hem donanım, hem yazılım olarak nasıl bir değişim gerçekleşti?

Bu cevabı çok uzun bir soru oldu ? Kısaca önemli noktaları belirtmeye çalışayım;

Mixer: Sarı Ev”in ilk mixer”i 56-kanal Soundcraft Ghost idi. Bu mixer”de yaşadığım tek problem mixer”in hızıydı. Sanki biraz sesler “gevşek” geliyordu ve bu sebeple yeteri kadar “dinamik” olmuyorlardı. özellikle de elektronik seslerin ağırlıkta olduğu ve o dönem çalıştığımız projelerde bu durum sorun teşkil ediyordu. Bu sebeple bu mixer”i değiştirdik. Aynı mixer Stüdyo 18″de var (ağabeyim Levent Büyük”ün stüdyosudur). Biz değiştirdikten sonra Levent mixer”i modifiye etti ve tüm bu problemleri giderdiği gibi, ses kalitesini de ciddi oranda artırdı. O zamanlar bu konuya uyanmış olsaydım, ben de öyle yapardım ve muhtemelen de mixer”i değiştirmezdik. Daha sonra Mixer”i değiştirip yerine Sony DMX-R100 dijital mixer aldık. Ses kalitesi çok yüksek olan bu dijital mixer”i hala Sarı Ev”in kayıt stüdyosunda kullanmaktayız. Ben ise daha sonra mastering yapmaya da başlamam itibari ile mix yaptığım odamı ayırıp, analog ve dijital ekipmanları beraber kullandığım “hybrid” bir sistem kurdum. Şu anki sistemim bu geçişimin devamıdır.
 

Hoparlörler: Yamaha NS10m tam bir klasiktir. Bu işe başladığım zamandan beri vazgeçemediğim tek hoparlördür. Ancak, bu hoparlörlerde amplifikatör çok önemli. Birçok meslekdaşım benim odamda NS10m”leri dinleyince çıkan sese inanamıyorlar. Sırrı da yüksek watt”lı ve kaliteli amplifikatör. Ben Bryston 3B kullanıyorum. Daha önceleri (Sarı Ev”in ilk zamanlarında) kullandığım Yamaha, Alesis, Samson, vs gibi amplifikatörler olmuştu. Bunların hiçbiri maalesef NS10m için uygun değil. NS10m”ler ile beraber KRK E8 (en eski ve orjinal Amerikan) aktif hoparlörleri kullanıyordum. Bunlar da gerçekten başarılı hoparlörler ve KRK”nın el değiştirdikten sonra uzak doğuda üretilen hoparlörleri ile ses kalitesi anlamında bir yakınlığı yok. Bu hoparlörlerin tek problemi yüksek volume çalışmaya başladığınızda ortalar öne çıkıyor ve agresifleşiyor. PMC”lere geçince doğal olarak bu hoparlörleri bıraktım. Bir değişikliği de Avantone MixCubes”ler ile yaptım. MixCubes”ler genel mix dengesi için çok ideal ve özellikle orta frekansları inanılmaz net veriyor.

Yazılım: Bu işe başladığımdan beri (Atari ve Cubase zamanlarını geçersem) Protools kullanıyorum. özellikle mix için kullanım rahatlığı, stabilite ve görsel olarak üzerine bir program olduğunu düşünmüyorum. İlk başta 888″ler ve Mix kartlar vardı. Daha sonra PCI HD 3″e geçmiştik ve mix & mastering odamı ayırdığımdan beri PCI-X HD 3 kullanıyorum. Stüdyomuzda ise Protools HD PCI kartlı sistem mevcut.

Outboard: Outboard olarak çok değişiklikler oldu. Tek tek bunları sıralamak zor olacak. Ancak, şu an kullandığım sistemimi yazabilirim: Manley Vari-Mu Compressor/Limiter (Mastering Version), Summit EQF-100 Tube EQ x2, SPL Tube Vitalizer, Antelope Audio Isochorone OCX wc generator, Waves L2 hardware, Benchmark DAC1 USB (DA Converter), Benchmark ADC1 (AD Converter), Weiss EQ1 MKII (dijital EQ), DBX 900 Series (Comp, EQ, De-Esser, Exciter, vs), Bricasti M7 Reverb x2 + Remote Control, Orban EQ, SPL DMC, SPL Masterbay 2, Digidesign 192 Digital I/O, Digidesign 192 I/O, Apogee PSX-100 AD/DA Converter, Urei LA4a Compressor/Limiter, Emprical Labs Distressor x2

 

Gerek akustik tasarım-mimari, gerekse ekipman olarak değişimi yaparken ne gibi kriterler göz önüne alıyorsunuz?

Ekipman değişimi yaparken öncelikle ne istediğimi veya neyin sistemimde eksiklik yarattığını ve çalışmamı zorlaştırdığını keşfediyorum. Bu da doğal olarak çalıştıkça, denemeler, dinlemeler yaptıkça ortaya çıkıyor. Yoksa profesyonel olarak çalışmaya başladığımdan beri hiçbir zaman mesela “bir compressor”e ihtiyacım var, en iyi marka da bu (veya herkes bunu kullanıyor), ben de bunu alayım” mantığı ile bir ekipman alımında bulunmadım. Sektörde bence bazı arkadaşların yaptığı en büyük hata da bu. Kendilerini keşfetmeden, marka bazlı düşünüp ekipman alıyorlar. Bakıyorsunuz ekipman dünya standartlarında, ancak iş kalitesi maalesef öyle değil ve yaptıkları işin bir “karakteri” yok. Bunu sağlamak tabi ki çok zor. Zaman ve emek, saatlerce çalışma, deneme-yanılma, vs gerektiriyor. Oysa cebinizde paranız varsa en iyi aletleri almak işin en kolayı… Ama müzikte hiçbir şey bu kadar kolay değil ve para ile satın alınamıyor… Nasıl Steinway bir piyanoyu para ile rahatça satın alabilir ancak emek vermeden gerçek bir piyanist olamazsanız, mix ve mastering”de de ekipmanı para ile alabilir, ancak paranız ile mix veya mastering mühendisi olamazsınız. Sanatın bu arkadaşlar için de acı tarafı bu sanırım…
 

Bu işlere yeni başlayan arkadaşlara da tavsiyem ihtiyaçları dışına çıkmadan, bu işte güvendikleri insanları da yanlarına alarak başlangıç ekipman seçimlerini yapsınlar. Ben bu konuda elimden geldiği kadar yeni başlayan arkadaşlara yardımcı olmaya çalışıyorum.

Akustik tasarım ise çok başka bir iş. Bu işin profesyonel eller tarafından gerçekleştirilmesi gerekiyor. Bütçenin kısıtlı olduğu durumlarda pratik çözümlere gitmek çok akıllıca. BL Müzik”in temsilcisi olduğu “Auralex” adlı firmanın bu konuda çok güzel çözümleri mevcut. Odanızın çizimini BL Müzik aracılığı ile Auralex”e gönderiyorsunuz, onlar size ellerindeki akustik yazılımı ve akustik mühendisleri ile hangi ürünlerin odanın neresine ve ne şekilde yerleştirilmesi gerektiğini söylüyor ve bir çizim gönderiyorlar. Siz de ürünleri, o çizimde yer aldığı şekilde odanıza yerleştiriyorsunuz. Bence kısıtlı bütçeler için en pratik veaynı zamanda en etkili yöntem bu. İdeal olan ise mekanınızı gerçek bir akustik mühendisinin tasarlaması elbette. Ancak, bunun maliyeti çok yüksek oluyor. Mesela Sarı Ev”in yeni yerinde (Göksu Evleri) Amerikalı bir akustik mühendis olan John Brandt ile çalıştık. Sonuç inanılmaz oldu, tabi maliyeti de:)
 

 

Barış Büyük ismi, müzik endüstrisinde akustik düzenleme işlemleriyle de bilinen bir ses mühendisi. Yeni stüdyonuzdaki bu alanda nasıl bir çalışma yapıldı?

Yukarıda da bahsettiğim gibi Sarı Ev olarak akustik tasarımı yurt dışından profesyonel bir isimle çalışarak gerçekleştirdik. Her ne kadar dediğiniz gibi ismim akustik düzenleme konusunda biliniyor olsa da, ben tabi ki kendimi bu mesleği icra edebilecek düzeyde görmüyorum. Fikir verebilecek düzeyde bilgi ve tecrübe birikimim elbette var. John Brandt ile çalışırken de çok şey öğrendim. Ancak, bu işi “meslek” olarak yapabilecek düzeye gelmem için bu konu üzerine daha çok çalışmam, okumam, vs gerekir diye düşünüyorum. Yine de akustik konusunda birçok kişiye göre tecrübelerim doğrultusunda belli bir düzeyde bilgiye sahibim diyebilirim. özellikle Sarı Ev”in akustiği yapılırken John Brandt”tan öğrendiklerim bana sınıf atlattı 🙂
 

John Brandt”la yapılan çalışma 3,5 aylık bir süre gerektirdi. İstediği malzemelerin temininden tutun da, doğru marangozun bulunmasına kadar herşey bizi çok zorladı. Ama günün sonunda geldiğimiz nokta inanılmaz… Sözde hepimiz akustiğin çok önemli olduğunu biliyoruz. Ancak, “gerçekten” akustiğin ne kadar önemli olduğunu sanıyorum ancak Sarı Ev”e gelip bir kayıt aldığınızda, veya odamda müzik dinlediğinizde anlayabilirsiniz. Duydukları ses karşısında gelen herkesin çok şaşırdığını söyleyebilirim…

Bu arada röportajınız vesilesi ile belirteyim: Sarı Ev”in akustiğini bitirip, John”un “eserini” dinleyince, Sarı Ev olarak John Brandt”ın menajerliğini alma kararı aldık. Kendisi de menajerliğini yürütmemizi kabul etti. Akustik anlamda mükemmele ulaşmak isteyen arkadaşlar var ise bize ulaşabilir ve John ile beraber çalışma ortamını kendilerine sağlayabiliriz.

 

ülkemizde bir miks+mastering stüdyosu sahibi ve ses mühendisi olarak ne gibi güçlüklerle karşılaşıyorsunuz? Bunlarla mücadele etmenin kendinizce geliştirdiğiniz yöntemlerinden bahsedebilir misiniz?

ülkemizde genel anlamda en büyük sıkıntı “kalite” arayışı içinde olan insanların azlığı… Bu sadece bizim sektörümüzde değil, birçok sektörde böyle. Bu da ister istemez bazı sıkıntıları beraberinde getiriyor. Araştırma yapmayı, okumayı çok sevmediğimiz gibi, analiz yeteneği de bizlerde zayıf. Sanıyorum dönüp, dolaşıp gelinen nokta “eğitim politikamız”ın yanlışlığı… Meslek seçimleri de çoğunlukla hasbelkader yürüyor ve sonucunda işini seven ve iyi yapan insanlar azalıyor…

Tüm bunların sonucunda ne istediğini tam olarak bilmeyen, kendi hakları haricinde diğer kişilerin haklarını düşünmeyen, kısa yoldan para kazanmaya çalışan ve bu yolda her şeyin mübah olduğuna inanan, çalışmadan, terlemeden, emek vermeden başarıyı demeyelim de, parayı elde etmenin yollarını zorlayan insanlar haline geldik.

Sarı Ev”in ortaklarından biri olarak bunlarla mücadele etmek “bireysel” yapıldığında sonuca varılabilecek bir durum da değil. Daha doğrusu kısa zamanda hızlı bir değişim sağlayamaz.
Yoksa genel olarak mix & mastering”de ufak-tefek yaşanan problemlerin üstesinden gelmek kolay. Ancak, yukarıda bahsettiğim “genel” kötü durumu değiştirmediğimiz sürece her alan gibi Türkiye”deki müzik sektörü de bu durumdan payını alıyor ve alacaktır.

Online Mix ve Mastering hakkında ne düşünüyorsunuz?

Yakında on-line mix ve mastering”e başlayacağım. özellikle yurt dışında bütçeleri düşük olan projeler için avantaj oluşturan bu çalışma sistemini Türkiye”de yaygınlaştırma amacıyla gerçekleştireceğim bu projenin çift taraflı avantajı olacak: sanatçı/plak şirketi açısından bütçe, benim açımdan zaman…

Bu çalışma şeklinde sanatçı/plak şirketi ve ben yüzyüze karşılaşmayacağız. Herşey internet üzerinden yürüyecek. Böylelikle zamanımı daha sağlıklı organize edebileceğim, bu benim için bir kazanç. Bütçe olarak da sanatçı/plak şirketi rahat edecek, mix/mastering masrafları yarıya inecek.

 

Mastering ve miks işlemlerinin yanı sıra Sarı Ev”de düzenleme ve kayıt bölümü de bulunuyor mu? Düzenleme konusunda aranjörlere ne gibi önerilerde bulunabilirsiniz? ülkemizde “Mikslerde düzeltiriz” gibi sağlıksız bir kayıt mantığı ile sıklıkla karşılaşıyoruz maalesef. Bu konuda Barış Büyük”ün yorumları neler olabilir?

Davul kayıdı dahil tüm enstrüman kayıtlarını aldığımız ve akustiği John Brandt tarafından tasarlanmış çok sağlıklı bir kayıt stüdyomuz var. Sarı Ev”in şu ana kadar yapılmış en iyi kayıt stüdyosu diyebilirim.

Sarı Ev”de ayrıca 3 adet aranjör odası var. Bunlardan bir tanesi şu an boş ve yine sizin röportajınız vesilesi ile buradan ilgilenen aranjör arkadaşlara çağrı yapmış olayım: İşinde yetenekli olduğuna inanan ve kalite arayışında olan aranjör arkadaşlar bizle temasa geçebilir.

Düzenleme konusundaki eksiklere gelirsek…Bence temelde üçana eksik var;

– Düzenlemede kullanılan seslerin “doğruluğu” ve “kalitesi”
– Düzenlemede kullanılan canlı ve MIDI enstrümanların seçimi
– Form hataları ve/veya eksikleri

Sesleri doğru seçilmemiş bir eserde ne yaparsanız yapın, düzgün bir mix ortaya çıkartmanız çok zor. Ben çoğunlukla böyle durumlarda aranjöre müdahele edip, sesleri değiştirmesini talep ediyorum. Bazen de belli sesleri kendim değiştirip, aranjöre de durumu izah edip, onayını aldıktan sonra mix”i finalize ediyorum. İyi sese karar vermek, doğru duyum da gerektiriyor ve maalesef iyi ses sistemleri ile çalışan aranjörlerimizin sayısı parmakla gösterilecek kadar az.
 

Diğer bir problem olan aranjede kullanılan enstrümanların (MIDIve/veya canlı) mix”de doğru yerlerini bulabilecek konumda olmamaları veya benzer frekans aralığındaki seslerin yoğunluğunun mix”i olumsuz etkilemesidir. 20Hz-20kHz aralığını öyle homojen bir şekilde entrümanlara dağıtmak gerekiyor ki kanalları şöyle bir açtığınızda bile ortaya hoş bir sound çıkmalı. Bu noktada mümkün olduğu kadar benzer frekanslara sahip seslerin aynı anda çalması engellenmeli (mesela boğuk tonlu bir Rhodes ile Pad gibi) veya seçilen benzer frekanslardaki sesler pan”lamaya müsait olmalı (mesela tef ile shaker gibi).

Form hataları ise bir eseri çok sıkıcı ve yavan yapabiliyor. Aranje edilecek eserlerin belli formları vardır. örneğin; Intro / A / C / A / C / Middle 8 / C / Outro gibi… (tabi tek form da bu değil, bu bir örnek sadece). Bu yazdığım benzeri formlara uymayacak müzik türleri de elbette var (jazz, klasik, vs). Ancak, günümüz pop/rock/vs türlerinde bu formların dışına çıkıldığı zaman eserin potansiyelini azaltmış oluyorsunuz. Middle 8, genel olarak eseri besteleyen kişi tarafından yaratılmıyor. Bunu aranjörün yapması gerekiyor. Bu formların bilincinde olmayan bir aranjör de doğal olarak bu noktayı es geçiyor ve eser final durumunda yetersiz kalıyor, sıkıcı oluyor.

 

Bir müzik eserinde miks+mastering aşamasının aynı ortamdan çıkmasının avantajları neler?

Eskiden mix ve mastering”in tek bir kişi tarafından yapılması çok tercih edilmemekteydi. Ancak, yukarıda da bahsettiğim gibi günümüzde mix”ler seviye yükseltmek adına çok fazla compressor ve limiter”e maruz kaldıkları için ciddi denge değişimlerine uğramakta. Bu sebeple benim tercihim (bunu şahsım adına söylüyorum) mix ve mastering”i kendimin yapması doğrultusunda. Tabi yine daha önce belirttiğim gibi benim bu noktada büyük bir avantajım var; mix sırasında mastering”e dönebiliyor ve mix”in bittikten sonra mastering aşamasında ne gibi bir değişime uğrayacağını duyabiliyorum. Elbette ben de böyle bir çalışma sistemini şansa bulmadım 🙂 Olayın bu noktaya gittiğini gözlemlediğim ve sıkıntılarını çektiğim için bu tarz bir çalışma ortamını yarattım. Bence en büyük avantaj bu. Ancak, dediğim gibi bu avantajı yakalamak isteyenlerin de benim ki benzeri bir sistem kurmaları gerekecektir. Yoksa örneğin büyük bir analog mixer ile çalışan birinin aynı anda mastering”i de orada yapması ve sonucu algılaması çok zor ve mastering”in doğasına da aykırı (çalışma ortamı anlamında).
 

Gelişen yazılım sektörü sayesinde, eskiye kıyasla bir çok işin hızlı olması amacıyla dijital ortamlarda mastering”den geçirildiğine şahit oluyoruz. özellikle reklam ve dizi müzikleri alanında. Bu konudaki fikirlerinizi öğrenebilir miyiz?

Bir müzik eserinin bu şekilde mastering yapılmasının uygun olmadığını ve sonuçlarının da pek iyi olmadığını söyleyebilirim. Mastering”de kullandığımız ve özenle seçilmiş her bir ekipmanın kendine has karakteri olduğu gibi, mastering mühendisleri de bu seçtikleri ekipman ve onları kullanım şekilleri ile müziğe belli bir karakter kazandırırlar. Dijital ortamlarda ise bunu yakalamak bugün için pek mümkün değil.

Ancak, dizi ve reklam müziklerigenel olarak o kadar kısıtlı zamanda gerçekleşiyor ki, bu alanda çalışan arkadaşların örneğin akşam saat 8″de ellerine ulaşan görseller ile sabahın 4″ünde bitirdikleri bir işi, yine sabahın 9″unda firmaya teslim etme gibi bir zorunlukları varken mastering”e göndermelerini beklemek de onlarahaksızlık olur. Ya bu tarz işler çok organize yürümeli (ki bizim memlekette en başarısız olduğumuz konudur organizasyon) ve yaratıcı ekibe zaman tanınmalı, ya da bu durum kabullenilmeli. Şimdilik kimsenin bir rahatsızlığı olmadığına göre kabullenilmiş görünüyor 🙂
 

 

Barış Büyük olarak takip ettiğiniz ve işlerini beğendiğiniz yabancı-yerli mix veya mastering mühendisleri kimler? Hangi isimlerin mastering karakterlerini size en yakın? Bu isimleri seçmenizdeki sebepler neler?

Dünyada mastering mühendisi olarak tarihe imza atmış Bob Ludwig ve Ian Cooper (ilk ciddi mastering dersimi aldığım hocam diyebilirim –her ne kadar “ders” alma amaçlı yanına gitmediysem de sorularımla mastering session”ını derse çevirdim) gibi çok isim var. Ancak, mastering konusunda özellikle takip ettiğim biri yok diyebilirim. Mastering”in ne kadar başarılı ve mix”e neler kattığını/götürdüğünü anlamak için önce o eserin mix halini duymak gerekiyor. Şunu söyleyebilirim, yurt dışında mastering konusunda bariz hatalara sahip çok proje var (gerek şarkılar arası volume farklılıkları, gerekse distorsiyona girmiş sesler anlamında) ve bu hataları elimden geldiği kadar yapmamaya özen gösteriyorum.

Mix anlamında ise Serban Ghenea”yı yakından takip ediyor ve yaptığı işleri çok beğeniyorum. Diğerleri işin açıkçası beni çok şaşırtmıyor. Bazen bana “mix”i çok güzel” diyerek bazı yabancı şarkıların dinletildiği oluyor. Bunların çoğunda duyduğum ise güzel aranje, güzel şarkı, standart bi mix oluyor ? Bir mix”in şaşırtıcı olması başka bir durumdur ve çoğunlukla detaylarda saklıdır…
 

Mix ve mastering ekipmanı arasındaki farkları kısaca açıklayabilir misiniz?

Bu ekipman farklılığını anlamak için öncelikle mix ve mastering”de tam olarak ne yapıldığını bilmek lazım. Mix sırasında tek tek enstrümanlarla (ve insan sesleriyle) uğraşıp, onlara belli bir karakter, boyut, vs verip, içiçe geçmelerini ve tek bir bütün haline gelmeleri için çalışırken, mastering”de bu tek bir bütün haline gelmiş ve içiçe geçmiş eseri “makyajlamak”la uğraşır, onun daha güzel duyulmasına çalışırsınız. Bir anlamda mastering işin son cilasıdır diyebiliriz.

Mastering ekipmanında kullanılan komponent kalitesi en üst seviyededir, dolayısı ile fiyat olarak da daha pahalıdır. Gürültülü, headroom”u düşük ekipman mastering”de pek tercih edilmez. Oysa mix sırasında mesela çok gürültülü olmasına rağmen belli bir enstrümana kattığı “lezzet” ile o ekipmanı rahatlıkla kullanabilirsiniz. Mastering”de mesela makyajsız bir mixer kullanmak her zaman avantaj iken (bu sayede mix”i eksisi – artısı ile net ve olduğu gibi algılayıp üzerinde çalışabilirsiniz), mix”de enstrümanlara “renk” katan bir mixer kullanmayı tercih edebilirsiniz.

Birçok compressor, EQ, vs gibi outboard ekipman her iki durumda da kullanılabilir. Ancak, yukarıda da belirttiğim gibi ses kalitesi düşük olan ekipmanın mastering”de kullanılması pek tercih edilmez.

 

Exit mobile version