Bakmayı Bırakın, Görmeye Bakın

Yazı: Feridun Arslan

Özledik mi biribirimizi …?

Ne dersiniz 😉

O zaman hadi bakalım bu adam neden böyle demiş “Bakmayı bırakın, görmeye bakın”

Birlikte çözelim mi bu bilmeceyi?

Şimdi, her şeyi öğrendiniz. Teknik meseleleri çözdünüz. Makinenizi karıştıra karıştıra öğrendiniz. Biraz eğitim aldınız. Biraz pratik yaptınız. Teorik, pratik derken ortaya karışık güzel şeyler çıkmaya başladı. Hoooooooppppp! Tam tamam derken kompozisyon kafanızı karıştırmaya başladı. Okudunuz, çektiniz, sordunuz, öğrendiniz. Kompozisyon hakkında da bayağı fikir edindiniz. Tam oldu derken ışık dediler, ışıkla çalış dediler, ışıkla oyna dediler. Bunu diyenlerin yüzüne baktınız öylece. Başladın ışığı araştırmaya, ışıkla çalışmaya. Bu da tamam dedin. Elindeki objektif yetmez dediler, bir sürü teknik terim konuşmaya başladılar yanında. Bir sürü soru işareti. Al burdan yak J Sakın yakma haaaa. Zaten yandı beynin. Hadi objektifleri araştırdın. Bir sürü para harcadın. Gücünün yettiğince objektifler aldın kendine ve fotoğrafçı oldun. Oldun mu?

Peki harika fotoğraflar çekmek için bunları nasıl kullanacaksın. Bana sorarlar “en güzel fotoğrafınız hangisi?” diye. Güzel fotoğrafımı yarın çekeceğim derim hep. Yarınlar bitmemiş ya.

Artık her şey tamam ve sokağa çıkma zamanı. Bol bol pratik yapma zamanı. Kendin deneyeceksin, kendi notunu kendin vereceksin. Hatalarını göreceksin ve yeniden deneyeceksin. Olmadı bir daha dene, bir daha dene. Ancak teknik anlamda ustalaşmak sizi bir yere kadar getirir.

Harika fotoğraflara sahip olmak istiyorsun. Seni farklılaştıracak fotoğraflar çekmek istiyorsun. İşteeeee bakmayı bırakıp görmeye başlamanın zamanı gelmiş demek ki.

Ama fotoğraf makinemizin görme modu yok ne yapacağız şimdi. Maalesef görmek son derece kişiseldir. Senin gördüğünü ben, benim gördüğümü sen göremezsin. Herkes farklı görür. Bana cazip ve çekici gelen sana sıradanmış gibi gelebilir. Görmek nedir peki? Gözlerini kapatıp beynini açmaktır görmek. İçgüdülerine uymak demektir görmek.

İşte bu yüzden bu yazımda sizlerle teknik konuşmayacağım. Kurallardan bahsetmeyeceğim.

Bunun yerine iyi fotoğraf nedir, ne olmalıdır, nasıl olmalıdır? Fotoğraflarınıza dair hissettiklerinizi gözden geçirerek, kişisel bir yaklaşım oluşturacağız.

Anı yakalamakla başlar her şey. Deklanşöre tam olarak nerde basacağınıza karar bilmekle başlar her şey. Fotoğrafın en önemli iki noktası işte sana. Anı yakalamak için görmek ve o anda deklanşöre basmak. Zaman o kadar hızla akıp gider ki, gözünü açıp kapayana kadar o an geçer. Tüh vah dersin ama o an geçmiştir ve tekrarı yoktur artık. Niye o an basmadın o deklanşöre niye. Niye kapadın gözünü bassana deklanşöre niye basmadın. Hadi geri sar zamanı ve çek o anın fotoğrafını. Maalesef geçti artık ve tekrarı yok. Üzgünüm daha çok çalışman gerekecek. İster ışıktaki ani bir değişim, ister anlam yüklü bir jest yada bir sokak sahnesi yada bir kuşun havalanışı, anı yakalamak tamamen öngörü ve iç güdü ile ilgilidir.

Gözünü açık tutarsan etrafında kısa sürede kaçırılmayacak anları yakalarsın. O an geldiğinde düşünme fırsatın olmaz. O yüzden fotoğraf makineni önceden ayarlayacaksın. Aynı zamanda net ve keskin fotoğraflar isteyeceksin. Bu yüzden derim ki, enstantane öncelikli modda yüksek enstantanede kal. Tabi ışığın elverişliyse. Fotoğraf çekmenin en yalın hali budur.

Kusursuz aslında çoğu zaman kusurludur. Kusursuz demek mükemmeliyetçiliğin tehlike çanlarının çaldığı anın başladığını anlatır. Fotoğrafçılıkta her zaman mükemmeli aramak yaratıcılığınızı öldürür.

Her zaman hoş olanı aramayın. Şaşırtıcı güzellik. İlginç hikâyeler. Görsel şiirsellik. En olmadık yerlerde karşınıza çıkar. Ortalama fotoğrafçılar güzelliği taklit eder. Büyük fotoğrafçılar kendi güzelliğini yaratır.

Fotoğraf makinenizle değil gözlerinizle görün. Bazen ah makinem yanımda olsaydı dersiniz ama üzülmeyin en azından görmeyi öğrendiniz artık. Bırakın o fotoğrafta beyninizdeki arşivde kalsın. Ne dersiniz?

Ben derim ki. Işık gönlünüzce olsun. Kadrajınız mutlulukla dolsun.


Bu yazı, Photoline Dergisinden alınmıştır.

Exit mobile version