Sualtı Fotoğrafçıları İçin Ahtapot Fotoğraflamanın İpuçları

Bir su altı fotoğrafçısı için Mavi Halkalı Ahtapot ile karşılaşılıp onu fotoğraflamak en büyük amaçlardan biridir.

Su altı başka bir dünya. Bazen çok tanıdık canlılar ile, bazen ilk defa gördüğümüz canlılar ile, bazen de tanıdığımızı sanıp aslında hiç de doğru tanımadığımız canlılar ile karşılaştığımız bir dünya. Bu son tarifteki canlıların başında ahtapotların geldiğini söylemek hiç de yanlış olmaz.

Düşünün; üç kalbi ve mavi kanı olan, sekiz adet olan kolları ile tat alabilen ve onlardan birini kaybettiğinde yenilemesini bilen, beyinleri ile araç kullanmayı sorunları çözmeyi bilip hatırlayabilen, kemiksiz olup her yerden geçebilen, renk körü olmalarına rağmen deniz dibindeki renkleri taklit edebilen ve köpeklere benzer şekilde yaklaşık 500 milyon nöronu olan bir canlı! Ancak 2-3 yıl ile sınırlı çok kısa bir yaşam süresine sahip bir canlı.

Ünlü deniz kâşifi öncü Jacques-Yves Cousteau ahtapotlar için “eğer ömürleri bu kadar kısa olmasaydı, deniz dibinde nasıl bir dünya yaratacakları düşünülemezdi bile” demişti. Birçok insanın bakmaya çekindiği, dokunmaya bile tahammül edemediği, adı hurafelere karışmış bu canlı, bir dalgıç için, bir su altı fotoğrafçısı için ise tersine en çok karşılaşılması arzulanan canlılar sıralamasında ilk sıraları alır.

Ahtapotlar Hakkında Bilinmesi Gerekenler

Ahtapotlar Hakkında Bilinmesi Gerekenler

Ahtapotlar, Dünyanın hemen hemen tüm denizlerinde yapılan dalışlarda dalgıçların karşılaşılabildikleri canlılar. Özellikle gece avcıları olduklarından gece dalışlarında daha sık görülmelerine karşılık gündüz dalışlarında da dalgıçların karşısına sıklıkla çıkarlar. Buna karşılık bu ilginç deniz canlısı 300’e yakın türün oluşturduğu geniş bir aileye sahiptir.

Kıyı sularında, hatta resiflerin üstündeki su birikintilerinden başlayarak ancak derin su denizaltıları ile dalınabilecek 9000 metreyi aşan derinliklerde de görülüp fotoğraflanabilen çok değişik şartlara uyum gösterebilen türleri vardır.

İlginç olan bir başka özelliklerinden biri de dünyanın en zehirli ilk 5 hayvan türü içinde bir ahtapot türünün bulunması. Aslında 4-5 cm. kadar gelişebilen Mavi Halkalı Ahtapot adı verilen bu tür ısırdığı zaman bir insanı öldürebilecek güçte bir zehre sahip.

Ahtapotların gövdelerinin tam merkezinde kolların birleştiği bölgede bir papağan gagasını andıran çeneleri vardır. Ahtapot yakaladığı avlarını bu gaga vasıtasıyla yer. Hemen hemen bütün türlerinde bu gaga zehir salgılamakla birlikte insanlar için bir tehlikesi yoktur. Ancak Mavi Halkalı Ahtapot hariç. Aslında bütün ahtapot türleri gibi insanlardan korkup saklanmak eğilimindedirler.

Zaten çok ufak bir tür olduğu için özellikle tropiklerde gel-gitler sırasında mercan kayalıklarının arasında kalan su birikintilerinde fark edilmeyip üzerlerine basıldığında veya benzeri bir temas olduğunda insanlar için tehlikeli olabilirler. Onun dışında bir su altı fotoğrafçısı için Mavi Halkalı Ahtapot ile karşılaşılıp fotoğraflamak en büyük amaçlardan biridir. Vizörden kadraj yapılırken onun tehlikeli bir canlı olduğuna herhangi bir kimseyi inandırmak mümkün değildir.

Ahtapot Fotoğraflayacakların Bilmesi Gerekenler

Bir ahtapotu geceleri karşımızda bulmamız çok zor olmamakla birlikte gündüz dalışlarında tecrübeli fotoğrafçılar ahtapotları nerede bulabileceklerini bilirler. Daha doğrusu bir bölgede ahtapot olup olmadığını onun bıraktığı işaretlerden anlayabilirler.

Genellikle bir ahtapot “mağarası” kumda belirli bir yere toplanıp biriktirilmiş atık malzemelerden veya en sevdiği yiyeceklerden olan ıstakoz, yengeç gibi eklembacaklılarının kabuk kalıntılarından, yuvanın hemen dışındaki deniz kabuklarından fark edilirler. Ama bir ahtapotu yuvasının içinde fotoğraflamanın hiçbir anlamı olmayacaktır. Çünkü kadraja alınabilen onun ya sadece gözü veya kolundaki vantuzlardan başka bir şey olmayacaktır.

Ancak yuvası dışında açıkta görülüp takip edildiklerinde belirli bir mesafe kaçmak için yüzdükten sonra bir kaya kenarına siner beklerler. İşte o anda bir ahtapotun fotoğrafını çekmek için harcanan çabanın tarifine doyum olmaz. Çünkü karşınızda sizi şaşırtmak için şekilden şekle giren, korku yaratmak için renk değiştiren, birdenbire bulunduğu zeminin rengini alarak kamufle olmaya çalışan bir canlı ile kompozisyon mücadelesi yapmanın zevki zor tarif edilir.

İşin sonunda da geriye tek kaçış numarası kalır. O da sadece kendilerinde ve yakın akrabalarında olan mürekkep salgılamaları ve o koyu salgı bulutu içinde kendini kaybettirme manevrasıdır. O nedenle ahtapotlar, kalamarlar ve subyeler genelde “Mürekkep balıkları” adı altında tanımlanırlar ve salgıladıkları mürekkep ile tanınırlar.

Gece dalışlarında ise bir ahtapota rastlandığında fotoğrafçının işi daha kolaydır. Çünkü avlanmak için kendi yuvalarının dışındadırlar hem de dalgıcın güçlü dalış fenerlerinde paralize olup bulundukları durumu çok anlayamazlar. Bu haldeyken ahtapotlara yaklaşıp fotoğraflarını çekmek çok kolaylaşır. Aslında ister gece olsun ister gündüz, eğer bir ahtapota yuvası dışında rastlandığında bir tehdit algısı yaratmadan onunla bir bağ kurulabilir. Çünkü akıllı canlılar olduklarından karşılaştıkları dalgıçlara ilgi duyarlar ve onları incelemek isterler.

Tecrübeli su altı fotoğrafçıları bu bağı kurmasını bilen dalgıçlardır. Çünkü yuvası dışındayken o yakın pozları ahtapot istemeden çekmek çok zordur. Dalgıcı izlemeye başladığında göz teması kurmadan başka işle uğraşıyormuş gibi yaklaşmak en geçerli yöntemdir. İletişim kurulduktan sonra fotoğrafçı çalışırken o da yapılan aktiviteyi çözmeye çalışır. Ama bu iletişime son verecek olan da yine kendisi olur.

Bu canlılara fotoğraf çekmek için özellikle gece dalışlarında doğal olarak çok yaklaşılabilmektedir. Birkaç küçük tür dışında ahtapotlar yakın plan için kadraja zor sığdırılabilen objelerdir. O nedenle “makro” objektifler dışında “yakın plan geniş açı – wide angle close up- fotoğraf için balık gözü olmayan ancak standart bir geniş açı objektif kullanmak zorunludur.

Kamuflaj becerilerini ve saniyeler arasında renk değiştirmelerini fotoğraflamak için flaş kullanımı olmazsa olmazdır. Ancak burada tartışılan bir konu ön plandadır. Gece görüşüne bu kadar yatkın bir canlıya özellikle gece karanlığında arka arkaya flaş patlatmanın onun görme duyusunda yaratacağı sorunlar olacak mıdır? Olursa ne olacaktır? Bu hayvanda kalıcı bir hasar bırakacak mıdır?

Bütün bunları bilmeden iyi bir ahtapot fotoğrafı çekme çabası içinde olmak doğru mudur? Şimdilik buna kesin bir cevap veren olmadı. Ama yine de özellikle gece dalışlarında bir ahtapota bir iki karış mesafeden arka arkaya flaş patlatarak fotoğraflarken akıldan çıkarmamamız gereken budur.

Yazı ve fotoğraflar: Ateş Evirgen

Exit mobile version