5-6 yaşlarındayken, benden 5 yaş büyük olan abim için eve Tercüman Çocuk, Milliyet Çocuk dergileri alınıyordu. İki derginin de içeriğinin büyük bir kısmı çizgi romanlarla doluydu. Okuma yazma bilmeden saatlerimi bu dergilerin resimlerine bakmakla geçirirdim. Televizyonun günde 6-7 saat yayın yaptığı, İstiklal Marşı ile açılıp kapandığı siyah beyaz zamanlarda, kahramanları renkli dünyası beni içine çok rahat çekmişti. Üstelik konuşma balonlarını okuyamadığım için hikayeyi de kendim uydurmak zorunda kalıyordum.
İlkokul yıllarında ise, bu iki dergiye bir de Gırgır eklendi. Artık gördüğümü okuyabiliyordum da. Kelimeler ve resimler birleşince ne kadar güçlü bir iletişim aracı oldukları bilinçaltıma işlemeye o zamanlar başladı. Ortaokul yıllarıma ise, Gırgır’ın kapanmasıyla çoğalan mizah dergileri damga vurmuştu. Hatta ortaokulda bir arkadaşımla beraber Espirik diye bir fotokopi dergi çıkarmıştı. Ordan buradan gördüğümüz esprileri arkadaşım Volkan bir daha çiziyordu. Fotokopi ile çoğaltıp satıyorduk. Para bile kazanmıştık.
Lise yıllarında hayatıma giren yeni bir derginin şimdiki beni oluşturmasında yeri çok büyüktür. Sirkeci tren istasyonundan abimle eve dönüyorduk. Trenin kalkış saatine kadar beni oyalamak isteyen abim Aşkın Bal, bana bir dergi seç alayım dedi. Ben de kapağındaki dikkatimi çeken bir resim yüzünden Adam Sanat dergisini seçtim. Adam Sanat dergisinde kapak dışında hiç resim yoktu. Yalnızca yazı vardı. Sayfalar dolusu yazı vardı. Roman eleştirileri, kurumsal yazılar, denemeler, şiirler… Okumayı seven bir çocuk-genç olduğum için çok zorlamadı. Kapanana kadar Adam Sanat’ın sıkı takipçisi oldum…
Üniversite yıllarımda beni etkileyen, ufkumu açan bir başka dergide Geceyarısı Sineması dergisiydi. Popüler olmayan filimler hakkında yeni şeyler öğrenmenizi sağlayan bir dergiydi…
Marmara Üniv. Güzel Sanatlar Fakültesi yıllarım zamanında ufkumu açan önemli dergiyse Geniş Açı fotoğraf dergisiydi. Fazla bir şey vaat edemeyen ülke fotoğraf gündemine karşı, Geniş Açı uluslararası haberleri, önemli röportajlarıyla hem içerik hem de tasarım olarak yeri hala doldurulamayan bir dergidir.
İFSAK yıllarıma damga vuran dergi ise, 2000-2007 yılları arasında yayınlanan İFSAK Fotoğraf ve Sinema Dergisi’dir. Metin ağırlıklı bu derginin her ay bir dosya konusu vardı. Bu derginin de yerinin hala doldurulamadığını düşünüyorum. Bu dergiye yalnızca okuyucu olarak değil de, takma isimli bir yazar olarak da katkıda bulunma şansım olmuştu.
Kişisel dergi okurluğumun tarihini anlatmaya neden giriştiğimi merak etmiş olabilirsiniz. Kişisel fotoğraf ve kuramsal eğitimimde takip ettiğim dergileri her zaman ama her zaman en başa yazarım. Tarih boyunca birçok siyasi ve sanat fikri dergiler etrafında büyümüş, ete kemiğe bürünmüştür. Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de bu geçerlidir. Bir çok düşünür, şair, yazar, fotoğrafçı, ressam adını dergilerden duyurmuştur. Bir zamanlar dergilerde yayınlanan portfolyolar bir çok fotoğrafçının ilk göz ağrılarıydı.
Bir zamanlar yazarlar kendi dergilerinden bahsederken “elinde tuttuğunuz bu dergi” diye cümleye başlarlardı. Artık her dergiyi elimizde tutamıyoruz. O yüzden zamana uygun girelim cümleye: Şu anda okuduğunu bu dergi, Photoline dergisinin 150. sayısı. Dile kolay. Özellikle fotoğraf alanında bir dergiyi 150. sayıya kadar ulaştırmak, Türkiye ekonomisi gibi belirsiz bir ortamda riskli kararlar alıp derginin yayınlanmasına olanak sağlamak, yazarlardan yazıları toplamak, -ki bunun için çok sabır gerektiğini ben kendimden biliyorum-, içerik oluşturmak, haberleri takip etmek ve bunu göz alıcı bir tasarımla okuyucuya sunmak hiç kolay değil. Teknolojik gelişimler tasarımı ve insanlara dergiyi ulaştırmayı kolaylaştırabilir. Ama her zaman her zaman önemli ve zor olan içeriktir. İşte bir dergi size ilgilendiğiniz alandaki bir içeriği, titiz bir editöryal seçimden sonra, etkili bir biçimle karşınıza getirir. Bu bütünlük hem zaman kaybetmenizi önler hem de okuduklarınıza daha çok akılda kalmasını sağlar.
Matrix filminde geçen bir cümle vardır “Bir program görevin iyi yaparsa varlığını belli etmez” Evet Photoline dergisi ekibi de işlerini çok iyi yaptıkları için, okumaya başlar başlamaz dergi içinde kayboluyoruz. Ekibin amacı gerçekleşiyor fakat bu aşamada araç görünmez oluyor. Görevini kusursuz yapan tüm emekçiler gibi görünmez oluyorlar. Bu sefer görünsünler istedim. Bu sayıdaki yazımı başta Photoline dergisi olmak üzere, beni ben yapan tüm dergilerin emekçilerine adamak istedim.
Photoline Dergisi’nin 150. Sayısından dolayı dergiye emeği geçen tüm arkadaşlarımı tebrik ederim. Sadece tebrik değil daha çok teşekkür ederim. Umarım yorulmadan, (daha çok biz yazarlardan) bıkmadan dergi için emek harcamaya devam edebilirsiniz.
Siz çok yaşayın !
Yazı: Altan Bal