Yazar: Raşit Tosun
Sallam’ın adını 1984 distopik romanının yazarı George Orwell’den alan projesi, yüz, göğüs ve ayağa giyilen üç mücevher parçasından oluşuyor. Giyilebilir parçalardan her biri, kullanıcının kimliğini yüz tanıma, kalp atışı algılama veya yürüyüş izleme teknolojisinden korumaya yararken görsel olarak da çekici bir görüntü vadediyor. Her parçanın inciyi anımsatan dalgalanma benzeri bir etkiye sahip olduğu tasarımda Sallam, bu dekorasyonda incilerle çevrili bir göze sahip olan ve 1700’lerde popüler olan minyatür resimler olan Lover’s Eye mücevherlerinden ilham aldığını belirtiyor.
Mücevherler, dünyanın dört bir yanındaki ülkelerde gözetlemenin artan mevcudiyetine bir çözüm, tepki ve sığınak sunmayı amaçlamakta. Bu konu özellikle Çin’de başını almış gidiyor… Sallam şöyle söylüyor: “Teknolojinin ürpertici yükselişi genellikle göz ardı ediliyor, ancak bu tür gözetlemeler kişisel özgürlüklerimiz için büyük tehdit oluşturmakta”. Ayrıca yüz tanıma teknolojisinin polislerin yeni bir silahı olduğunu belirten Sallam, bu teknolojinin Amerika Birleşik Devletleri’nde yanılma payının siyahi insanlarda beyaz insanlara göre 100 kat fazla olduğunu da belirtmekten çekinmiyor.
Koronavirüs nedeniyle üniversitesi kapalı olduğu için tasarımlarının fiziksel prototiplerini yapamayan Sallam, her birini bir 3D tarayıcı, çeşitli 3D modelleme ve oluşturma programları kullanarak dijital olarak yarattı. Yüz takıları iki şekilde çalışıyor: Birincisi, anahtar yüz geometrisini, yani burun ve kaşların buluştuğu alanı ve çeneyi gizleyerek, ikincisi de yüz simetrisini azaltarak.
Bir zırha benzeyen göğüs parçası ise, kalp atışı algılama teknolojisine karşı koruma sağlıyor. Sallam’a göre bu çok yeni bir teknoloji ve Savunma Bakanlığı tarafından cilt yüzeyinden kalp ritmini tespit etmek için lazerler kullanılıyor. Sallam tarafından bir zırh parçası olarak tanımlanan göğüs takıları, geleneksel bir göğüs plakası şeklinde tasarlanmış, ancak savaş zırhı gibi durmaması günlük kullanım için büyük bir avantaj.
Son olarak ayakkabı aksesuarı, Sallam’ın bir kişiyi tanımlamada yüzde 80 doğruluk oranına sahip olduğunu söylediği yürüyüş tanıma teknolojisini kesintiye uğratmak üzerine çalışıyor. Sallam, ilhamını “kitaptaki en eski numara” olarak tanımladığı ayakkabıya bir çakıl taşı yerleştirmekten almış. Tek ayak üzerine takılmak üzere tasarlanan ürün, iki ayağın ahenk ve simetrisini kesmek için birini yeteri miktarda yukarı kaldırmak mantığı üzerine kurulmuş. Ayrıca tasarımda vücudunuzun bir tarafını zorlamaktan kaçınmak için iki ayağa da takılabilen bir esnekliğe sahip olması da düşünülmüş.
Kodai Shimizu’nun sofistike el sanatları ile teknolojiyi birleştiren ev aletleri
Kodai Shimizu, el yapımı bir dizi ev aletinden oluşan Craft-Techmen Projesi ile büyük ilgi çekti. Eindhoven Tasarım Akademisi mezunu Japon tasarımcı Kodai Shimizu, VDF ve Ventura Projelerinin bir parçası olarak, Craft-Techmen Projesi ile dikkatleri üzerine çekmeyi başardı. Craft-Techmen Projesi, hoparlörlerden saç kurutma makinesine, el sanatı ve teknolojiyi birleştiren ev aletlerinden oluşuyor.
Her ürün, iletken ve geçiş anahtarları olarak işlev gören elle dikilmiş dişlere dayanıyor. Örneğin “dikim” yöntemiyle tasarlanan radyonun ahşap parçaları, kırıldığı zaman sökülmesi ve onarılmasını kolaylaştıran ve aynı zamanda iletken olan bir iplik ile monte edilmiş. Dikilmiş iletken iplik farklı temas seviyelerine ayarlanır ve bu da voltaj değişimine neden olur. Bu basit sistem tüm ev aletlerinde kolaylıkla kullanılabiliyor.
Bu proje, çevremizdeki malzemeleri ve elektronik teknolojileri sorgulayarak modern yaşamlarımız için yeni eserler öneriyor. Proje ayrıca, kitlesel tüketimin durdurulamaz artışına ve kırıldığında atılması gereken ve giderek daha da karmaşık hale gelen ev aletlerine cevap niteliğinde tasarlanmış.
Kreatif demişken…
Firmaların son dönem logo ikilemi
Nissan, BMW ve diğer birçok otomobil üreticisi, 80’li ve 90’lı yıllardaki üç boyutlu, krom efektli logolarının yerine düz logo tasarımlarına dönüş yaptı. Teknolojideki ilerlemelerden dolayı, logolar artık öncelikle ekranlar göz önünde bulundurularak tasarlanmaya başladı. Basitleştirilmiş, sade iki boyutlu logoların ekranlarda uygulama simgeleri olarak daha iyi göründüğü fikri bu değişimlerdeki en önemli nedenlerden biri durumunda. Kimi insanlar sade logoların göze daha hoş geldiğini savunurken, kimi insanlar da detaylı logoların iki boyuta indirilmesine ve “gereksiz” biçimde sadeleştirilmesine karşı çıkıyor.
Amerika Birleşik Devletleri Uzay Kuvvetleri’nin yeni logosu da, gösterişli logoları seven insanlar arasında “otomobil firmalarından haberleri yok galiba, artık sade logolar yapıyoruz” şakalarının yapılmasına yol açtı. Sade logo tercih edenler ise bu yeni logoyu 60’lardan kalma bir araba logosuna benzettiklerini söylüyor.
Bu tartışmanın çok da uzun süre sürmeyeceğini söylemek yanlış olmaz. Çünkü dünyada hızla değişen trend, nasıl ki üç boyutlu ve gösterişli logolardan sade ve düz logolara geçişe neden olduysa, hiç şüphesiz kısa süre sonra düz logolar da yerini başka tasarımlara bırakacak. Buradaki karar, artık yalnızca firmaların pazarlama departmanlarına kalmış gibi görünüyor.
Yorum Yap