Tarih boyunca fotoğraf tekniklerinin gelişmesi meraklı ve araştırmacı fotoğrafçılar sayesinde olmuştur. Yaşadıkları dönemlerde ellerindeki imkanlarla yetinmeyip daha fazlasını istemeleri, denemeler yapmaları birçok icadın ortaya çıkmasını sağlamıştır. Tüm bu süreç boyunca çeşitli baskı yöntemleri geliştirilmiş ve bunlar hem teknik hem de estetik anlamda önemli etkiler yaratmıştır.
19. Yüzyılda Sanat Tartışmaları ve Gum Bikromat
Fotoğraf tarihinin erken dönemlerinde fotoğrafçılar yeni tekniklerin arayışında oldukları kadar kendilerini sanatsal olarak nasıl ifade edeceklerini de bulmaya çalışıyorlardı. 19. yüzyılın ortalarına gelindiğinde sürekli gelişen fotoğraf teknolojisi tüm dikkatleri üzerine çekerken bir taraftan da “fotoğraf sanat mı?” sorusunu da gündeme getirmişti.
Bu tartışmaların yoğun olarak sürdüğü bir dönemde geliştirilen gum bikromat adlı fotoğraf baskı yöntemi, fotoğrafın sanat olduğu düşüncesini oldukça güçlendirmiş ve bu tartışmalarda önemli bir yer edinmiştir.

Gum Bikromat Baskı Tekniğinin Gelişimi
Baskı tekniğinin temelleri, 1830’larda Mungo Ponton’un potasyum bikromatın ışığa duyarlılığını keşfetmesiyle atılmıştır. Ancak bu tekniğin fotoğraf baskısı amacıyla ilk uygulanışı, 1855 yılında Alphonse Poitevin tarafından gerçekleştirildi. Bikromatı Arap zamkıyla karıştırıp ışığa duyarlı bir karışım elde etti. Bu karışımın pozlama yapıldıktan sonra suda çözünmediğini keşfedince bu kimyasal durumu bir baskı tekniğine dönüştürdü.
Poitevin teknik yönleriyle uğraştığı kadar, fotoğrafın sadece bir görüntü kaydeden araç olmadığını ve çok daha fazlası olabileceğini düşünen entelektüel bir insandı. Bilimin gerçekçiliğiyle sanatsal duyarlılık arasında bir köprü kurarak, fotoğrafın yaratıcı da olabileceğini savunan ilk insanlardan oldu.
Gum bikromat baskının günümüzdeki bildiğimiz halini 1890’larda Fransız fotoğrafçı Robert Demachy ve İngiliz fotoğrafçı Alfred Maskell geliştirdi. Onlar renk veren pigmentleri bu karışıma dahil ederek baskıyı renklendirip bambaşka bir boyut kazandırdılar. Ayrıca, çok katmanlı baskı imkanını, yani aynı kağıt üzerine birden çok kez baskı yapabileceklerini keşfettiler. Bu sayede, farklı renklerde ve zengin ton geçişlerine sahip, resimsel fotoğraflar elde etmek mümkün oldu.
Gum Bikromat Baskı Tekniği Nasıl Uygulanır?
Gum bikromat baskısına yakından baktığımızda geleneksel fotoğrafın net hatlarının aksine daha yumuşak ve resimsel diyebileceğimiz suluboya tarzında görüntüler ortaya çıktığını görebiliriz. Tekniğin temelinde ışığa duyarlı hâle getirilmiş bir karışımın inanılmaz dönüşümü vardır. Arap zamkı karışımın bağlayıcısıdır ve karışıma eklenen pigmentlerin baskı için kullanılacak yüzeye tutunmasını sağlar. Bikromat ise ultraviyole ışığına maruz kalınca zamkın sertleşmesini sağlayan sihirli maddedir.
Fotoğrafçı görüntüde istediği renk tonlarını elde edebilmek için bazı renk pigmentlerini karışımına ekler. Bu pigmentler bitkisel, hayvansal kökenli olabileceği gibi, sentetik maddelerden veya minerallerden de elde edilebilir. Karışım kâğıda fırçayla sürülürken oluşan izler, baskıya özgün bir doku ve resimsel nitelik kazandırır.
Pozlama aşamasında kağıdın üzerine negatif yerleştirilir ve ultraviyole ışığının altında bir süre bekletilir. Negatifin şeffaf yerlerinden geçen ışık kimyasal değişimi başlatarak Arap zamkını sertleştirir. Negatifteki koyu yerler ışığı engellediği için bu kısma denk gelenlerde kimyasal değişim olmaz ve aynı şekilde kalır. Fotoğraf banyo yapılırken kimyasal değişime uğramayan kısım suda çözünerek akar ve geride kalanlarla kağıdın yüzeyinde renkli bir görüntü oluşur.

Gum Bikromatta Çok Katmanlı Baskı
Gum bikromatın sunduğu en büyük özgürlüklerden biri de çok katmanlı baskı imkanıdır. Tek renkli bir baskı elde edilebileceği gibi, farklı renklerdeki karışımların üst üste uygulanmasıyla zengin ve karmaşık renk paletlerine sahip görüntüler yaratmak da mümkündür. Her katman, görüntünün farklı bir tonunu veya detayını vurgular. Bu sabır ve titizlik gerektiren süreç, fotoğrafçıya renkler üzerinde tam bir kontrol imkanı sunar ve her baskıyı benzersiz bir sanat eserine dönüştürür.

Piktoryalizm Akımı
Gum bikromat baskısı, fotoğrafın sadece teknik bir beceri değil sanatsal bir yaratıcılık alanı olduğunun kabul edilmesinde etkili oldu. 1890’lar ve sonrasında piktoryalist sanat akımıyla beraber oldukça yayıldı.
Piktoryalizm yani resimsellik akımı fotoğrafın sanat olup olmadığı tartışmalarına cevap olarak doğmuş bir fotoğraf akımıdır. Fotoğrafın sadece gerçekleri kaydeden bir araç olmadığını göstererek, tıpkı resim sanatı gibi estetik ve duygusal bir ifade şekli olduğunu anlatmayı amaçlıyordu. Sanatçılar fotoğrafın teknik olarak mükemmel olmasından ziyade sanatsal olarak izleyiciyi etkilemesini ve aktardığı duyguları ön planda tuttular. Teknik sadece duyguyu ifade edebilmek için bir araçtı.
Bu akımın sanatçıları gerçekliği olduğu gibi sunmak yerine, onu dönüştürmeyi ve yeniden yorumlamayı seçtiler. Gum bikromat gibi baskı yöntemleriyle çalışarak yalnızca gördüklerini değil kendi duygularını, bakış açısılarını ve ruh hallerini de görüntünün içine kattılar.
Bu teknikler onlara görüntüyü pozlama sonrası adeta bir ressamın tuvali gibi manipüle etme, renk ve ton değerleriyle oynama imkanı verdi. Işığın, gölgenin ve renklerin dansıyla duyguları fısıldayan bu eserler aynı zamanda fotoğrafın yaratıcılık gücünü de gözler önüne serdi. Böylece fotoğraf becerikli bir elin ve duyguların ürünü haline geldi.

Gum Bikromatın Sanat Tarihindeki Yeri
Piktoryalizm, objektifin sadece görmediğini aynı zamanda hissedebildiğinin bir kanıtı olarak fotoğrafın sanat galerilerinde ve müzelerde yer almasında kilit bir rol oynadı ve güzel sanatlar arasına girmesi için sağlam bir temel attı. Piktoryalistler, eserlerini ressamlarla aynı duvarlarda sergilemeye başladılar. Bu sergiler, sıradan halkın da gidip görebildiği yerlerdi. İnsanlar ilk kez fotoğrafları bir sanat galerisi duvarında, yağlı boya tabloların yanında görünce büyük bir hayranlıkla bakmaya başladılar.
Ancak 1920’lerden sonra piktoryalizmin popülaritesi gittikçe azalmaya başladı. Özellikle Birinci Dünya Savaşı sonrası değişen dünya görüşü ve modernizmin yükselişi daha keskin ve net fotoğraflara olan ilgiyi artırdı. Yine de piktoryalizm’in mirası bugün bile hissedilmektedir. Fotoğrafın sadece bir belge aracı değil, aynı zamanda sanatsal bir ifade biçimi olabileceği fikri piktoryalistler sayesinde geniş kitlelerce kabul görmüştür.
Tarihe tanıklık etmiş ve geleceğe de açık bir ifade biçimi sunan bu baskı tekniği günümüzde yeniden keşfedilmekte ve çağdaş sanat üretiminde deneysel bir alan olarak yaşamaya devam etmektedir. İngiliz sanatçı Ian Phillips-McLaren tekniği dijital negatiflerle birleştirerek her biri benzersiz, fırça izleri taşıyan görüntüler üretmekte, ABD’de Kayla Bedey, manzara fotoğraflarını üç renkli gum bichromate ile belgesel ve sanatsal bir biçimde yeniden yorumlamaktadır. Her iki sanatçı da geleneksel fotoğrafın dışındaki eserlere ilgi duyan sanatseverler arasında ilgi görmektedir.
Gum bikromat baskısı sabır, duygu ve ifade dolu bir süreçtir. Her baskı, sanatçının iç dünyasından bir parça taşır. Alphonse Poitevin’in bilimsel merakla başlattığı bu süreç, zamanla sanat dünyasında bireysel anlatıların, duyguların ve sanatsal tavırların dışavurumuna dönüşerek fotoğraf tarihinde estetik, özgürlük ve teknik deney alanında devrimsel bir rol oynamıştır. Yüz yılı aşkın süredir varlığını sürdüren bu yöntem, geçmişle bugün arasında kurduğu estetik köprüyle, fotoğrafın teknikten sanata evrilen yolculuğunda hâlâ benzersiz bir duraktır.
Yazı: Özgür Semerci








Yorum Yap