Alen”in stüdyosuna konuk olduk ve davulcu Alen”den ziyade ses mühendisi Alen”le sohbete daldık… |
![]() |
Alen Konakoğlu: çok disiplinli ve kurallı bir okuldu. Cihazları, dilediğimiz gibi kullanmak, kurcalamak gibi bir lüksümüz yoktu. Ama çok iyi bir eğitim verdikleri de bir gerçek. Girerken tabii ki müzik bilgisi, kulak, ritim duygusu vs. gibi temel kriterler arıyorlar. Ama onun dışında her şeyi sıfırdan öğretiyorlar. Kayıt teknikleri, mikrofonlama, miks, ProTools dersleri, müzik analizi, parça aranjesi, trafik yazma gibi her konuda bilgi veriyorlar. S: Peki oraya gitme fikri ilk nasıl oluştu? A.K.: Ben, 1998 yılında Haluk Levent”in Rıza Erekli”nin stüdyosunda kaydedilen Yine Ayrılık albümünde davul çaldım, fakat miksi hiç beğenmedim. Benim davulumun sesi bu olamaz dedim. O anda da bu işin nasıl yapılması gerektiğini öğrenmeye karar verdim. Okulda, bu işin doğru yapılma yöntemleri ile ilgili temel bilgileri alıyorsun tabii ama asıl o bilginin üstüne deneme yanılma yöntemiyle kendini geliştirmen gerekiyor. Okulda limitlisin, her istediğini yapamıyorsun ama stüdyon olduğu zaman, kitaba bağlı kalmadan, müzik kulağına güzel gelene kadar sayısız deneme yapabilirsin. Bol bol müzik dinlemek o yüzden çok önemli. örneğin 7 aya yakın Chick Corea”nın Mad Hatter stüdyosunda asistanlık yaptım ve orda gördüğüm şeylerin şu andaki bilgime çok fazla katkısı oldu. O sırada Natalia Orrero”nun albümü yapılıyordu. Bir buçuk, iki ay boyunca, stüdyonun sadece camından içeri bakabildim. Ama zaman geçtikçe bana güvenmeye başladılar. Sene 1999″du ve stüdyoda henüz Pro Tools yoktu. 24 kanal Studer makara bant vardı ve Neve masa vardı. Fakat prodüktör gelip, Pro Tools istedi. O yıllarda Pro Tools 5.0, 888 arayüz yeni çıkmıştı ve hemen iki gün içinde stüdyoya sistem kuruldu.
S: Steve Smith, Scott Henderson ve Victor Wooten”ın Vital Tech Tones albümünde asistan olarak görev aldığını biliyoruz. Bu da muhteşem bir deneyim olmalı. A.K.: Evet, gerçekten de öyleydi. Smith, son derece mütevazı bir insandı. Davullarını taşıtmadı, zahmet etmeyin dedi ve hepsini kendi taşıdı. Mikrofonlama işini ben ve birkaç asistan daha üstlendik. Onun davulunda May drum miking diye bir sistem var. Kasanın içine mikrofon sehpası monte edilmiş durumda. Altolarında yoktu, yani mikrofon takılı değildi ama kick”in içinde, (kick”in önü de kapalıydı) d112, tokmağa bakıyordu. Yani direkt jakı taktığınız zaman mikrofonlamış oluyordunuz. Süper bir sistem. Sonra kick”in önüne, bir yorganla tünel yapıp, Electrovoice RE 20 mikrofon koyduk. Altolar ve floor tom için Sennheiser MD 421, trampetin altına ve hihat”e AKG c415, overhead”ler için x ve ye şeklinde Neumann KM 184, oda mikrofonu olarak da Neumann u87 kullandık. Sonra tonmayster gelip kontrolünü yaptı. Oda mikrofonlarını ortalama 1.70 boyunda tutmamız söylendi. Mesela bu detay dikkatimi çekti çünkü burada bazen çok yukarı ya da aşağı tutabiliyorlar ama orda 1.70- 1.73 arasında tutulmasına özen gösteriliyor. Davulun ardından Victon Wooten geldi ve araya ampli, kafa vs. hiçbir şey sokmadan, tek bir jakla SSL”e girdi. Hemen kompresör, EQ ayarları yapıldı. Scott Henderson da gitar kabiniyle geldi. Bir kutu içerisindeydi, sadece mikrofon kablosu çıkıyordu. önüne SM 57 konuldu. Henderson”ın envai çeşit pedal içeren bir board”u vardı. EQ, reverb gibi ayarları yapıldıktan sonra, o da direkt SSL”e girdi. İlgimi en çok çeken nokta ise, hazırlıklar yapıldıktan sonra Steve Smith”in kapıyı açıp “Evet, ne çalacağız” demesiydi. Ben tabii şok oldum. Hiçbir ön hazırlıkları yoktu. Ama tabii bunlar master müzisyen, daha ötesi yok ki… Her şey gözümün önünde oldu. Parçaların iskeleti çıkmaya başladı. Partisyonlar oluştu ve sadece ama sadece 4 gün içinde parçalar hem ortaya çıkmış hem de kaydedilmişti. 24 kanal, analog makara kayıt yapıldı. 4 gün sonra mikse girildi. Benim için inanılmaz bir deneyimdi. A.K.: Evet, bu odanın durumu standartlara göre süper değil. Nedir o standartlar? İyi bir oda efekti ya da reverb oluşturacak bir karakter, yüksek tavan, geniş alan vs. Bu oda ise küçük ve tavanı da yüksek değil. Kısacası kupkuru bir oda, ama işin avantajlı kısmı da bu zaten. Oda çok kuru olduğu için, sound”u yapay olarak yazılımlarla istediğim düzeyde ıslatabiliyorum, oda sound”u verebiliyorum. Ben stüdyoyu aldığımda hiç dokunmadım çünkü bana istediğim kadar oynama imkanı veren bu kuru sound”u sevdim. Davul kaydederken mümkün olduğunca fazla davul kanal kaydetmeye çalışıyorum; 12, 13 gibi. Kick iki mikrofon, snare iki, altolar, overhead”ler, hihat derken zaten 12,13 kanalı buluyor. Oda kuru olduğu için yeni bir kanal açıp, snare, altolar ve overhead”leri açtığım reverb kanalına gönderip, reverb”den de bir oda sound”u seçip, istediğim büyüklükte bir oda sound”u elde ediyorum. Eğer onu daha da kompreslemek istersem New York drum trick denilen bir teknik uyguluyorum. Ayrı bir aux kanalı açıp, davul master kanalını, extra kompresörle ezip, onu da alttan biraz verdiğin zaman daha hacmi büyük bir sound elde ediyorum. İyi bir davul sound”u elde etmek için akustik sound ile mikrofonlanan sound arasında çok büyük fark olduğunu asla unutmamak lazım. Sadece tek mikrofon ya da iki mikrofon olduğu zaman, o akustik sound”u alabiliriz ama alto, snare gibi her parça tek tek mikrofonlandığı için, normal akustik davul sound”undan farklı bir sound elde ediyoruz. O yüzden çok fazla müzik dinlemek gerekiyor ki o sound çıkabilsin. Hem konserlerde hem de kayıt yaparken snare için çok dinamik bir mikrofon olan SM57″yi tercih ediyorum. Audix”in 7″li fusion seti var. Altolar ve overhead”ler için o seti kullanıyorum. Kick mikrofonu olarak da aynı serideki D4″ü kullanıyorum. Snare”in altına AKG C91 kullanıyorum. Yamaha”nın subkick”ini de 100 herz altınını güzel duymama imkan verdiği için kullanıyorum. Genelde mikrofonları, davul üstünde bagetin vurduğu noktaya 4 5 parmak yükseklikten bakacak şekilde yerleştiririm. Ayrıca hihat”in snare kanalına kaçmaması için hihat”i biraz yükseltip snare mikrofonunu da hihat”ten uzaklaştıracak açıda koyarım.
S: Yamaha, Alen Konakoğlu signature snare serisi çıkarmaya hazırlanıyor. Detayları öğrenebilir miyiz? A.K.: Yamaha 40. yılı dolayısıyla, benim de ararlında yer aldığım Türkiye”deki ve dünyadaki endorsırlarına özel bir teklifle geldi. Benden hayalimdeki trampeti tarif etmemi istediler. Sonra bunu 40″ar adet üretip, satışa sunacaklar. Normalde Yamaha tek ağaç kullanır. Ben iki ağaç tercih ettim. İç üç kat akça ağaç (maple), dış üç kat oak (meşe) olmak üzere toplam 6 kat ağaç. Benim sahnede ve kayıtta kullandığım davul, meşe ağacından. çok volümlü olduğu için tercih ediyorum. Akça ağacın ise sustain”i fazla. İkisinin özelliğini birleştirelim, bakalım nasıl olacak dedim. Renginin de, apple sparkle denilen sarıdan kırmızıya giden yaldızlı bir renk olmasını istedim. 6 inch kalınlığında olmasını talep ettim. Derinliği fazla olmalıydı çünkü çaldığım müzik sert ve yüksek volümlü. İki üç ay sonra bir prototiple geldiler. Bir seneye yakındır onla çalıyorum ve gerçekten tam istediğim gibi süper bir snare diyebilirim. Her konserde, her kayıtta müzisyenler ya da teknisyenler yanıma gelip, bu nasıl bir snare diye soruyorlar.
|